Çevre sorunları ve çözüm arayışları, son 30 yılın dünya politikasına damgasını vuran en önemli gündem maddelerinden biri oldu. İklim değişikliği, nükleer tehdit, kirlenen doğal kaynaklar, yok olan biyolojik çeşitlilik…küresel terör ve küresel ekonomik krizlerin yanında insanların bilinç altında ayrı bir korku dünyası oluşturmaya başladı.
Meksika’daki G20 zirvesi ardından Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen çevre sorunları zirvesi de beklenen sonucu vermedi. Rio’da 20 yıl önce alınan kararların, toplumların refah ve ekonomilerinin arzu edilen seviyeye ulaşmasında etkili olmadığını gördük. Belki de sırf bu nedenle kalkınmada sürdürülebilirliğin sağlanması için birbiriyle iç içe geçmiş olan çevresel, ekonomik ve sosyal sorun için üretilen çözüm yolları gündemden düşmüyor. Finansal sermayenin ve küresel ekonominin iflas etmesi doğal sermayenin önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Doğal kaynak tüketiminin günden güne arttığı gezegenimizde gıda, su, enerji, güvenlik gibi sürdürülebilir imkânların da sürdürülemez hale dönüştüğü bir süreç yaşanmaktadır. Üst üste yaşanan tahribatlar, dikkatleri üretim ve tüketim süreçlerinde uygulamaya konacak doğa merkezli yeni küresel modeller üzerinde yoğunlaştırmıştır. Çözümün ‘yeşil büyüme’ stratejilerinde aranması gerektiği, eğitim ve ekonomik refah düzeyi ile birlikte çevre bilincinin de gelişmişlik ölçütü olarak algılanması artık insanoğlu için zorunlu bir istikâmettir.
Geldiğimiz bu noktayı tespit etmek konusunda sizlerle hem fikir olduğumu düşünüyorum. Ortaya konan mücadeleler sonunda üretilen çözümler ve çözümlerin neticesinde uygulanan kuralları hatırlamakta yarar var. Dünyanın her yerinde ve en karmaşık şehir trafiğinde bize yol gösteren kurallar vardır. Bu kurallar, kazaların yaşanmaması için düzenlendiğine göre hepimizin uyması kendi menfaatimize sonuçlar doğurur. Bir de herkesin uymak zorunda olduğu davranış kuralları vardır. Yani ahlaki kurallar… Ahlak kurallarını da en az trafik kuralları kadar önemser hale gelmeden küresel sorunların çözülemeyeceği herkes tarafından kabul görmeli.
Kainatın yaratılışından beri geçerli olan, yaşama anlam katan, uygulandığı oranda kişisel kalite ve sosyal refah düzeyini artıran bu güzel davranış biçimlerini kişisel anlamda check etmek; empatik duyguları geliştirmek, açları, susuzları, yoksulları hatırlamak için üç ayların ve özellikle de Ramazan’ın, bu alanda çok güzel bir eğitim sahası olacağını düşünüyorum. Bütün ahlaki değerlerin temel kaynağını oluşturan ilahi mesajın sonuncusu olan Kur’an-ı Kerim bu konularda müracaat edebileceğimiz çok büyük bir doğal sermaye olsa gerek. Değeri tartışılmaz olan bu sermayenin, az önce sıraladığım sorunlar zincirinin her bir halkasının tedavisinde yer bulmasının, oluşturulmaya çalışılan korku dünyasının korkusuzca yaşanılır hale dönüşmesine vesile olacağı ümidiyle hepimize daha sağlıklı bir çevre diliyorum.
Süleyman Yorulmaz
ÇEKÜD