Orta yaşın üstünde olanlarımız hatırlar. Eskiden pazarlarda teraziler vardı; hani şimdilerin tartısı yerine. Bir gözüne darayı koyardı satıcı, diğerine tartılacak olan malzemeyi. Dengelemek için ya maldan geri alır veya daraya ilave ağırlık koyardı. Yani ya alacaksın ya vereceksin. Şimdi öyle mi? Koyuyorsun tartının üstüne malzemeyi, eksikse ilave ediyorsun, çoksa geri alıyorsun. Tartının karşı tarafı yok. Yaşantımız da bu şekilde oldu denge yok sanki. Mevcut neyse o! Bazen (menfaatimize göre) ya üstüne koyuyoruz ya geri veriyoruz. Oysa denge önemliymiş.
İnsan topluluk içinde yaşayan sosyal bir varlıktır. Çevresi vardır ve çevreyle uyumlu yaşamalıdır. Ancak daha önce ifade ettiğimiz gibi artık denge yok. Ölçü menfaatimize göre aynen modern olarak tabir edilen tartılar gibi. Bir evin balkonunda sarı çiçekleri gören sebzeci bağırmazdı o sokakta, anlardı evde hasta olduğunu. Kendi satış hakkından vazgeçer, hasta hakkını gözetirdi (kendi kefesinden alır karşı kefeye koyardı). Diktiği ağaç komşunun bahçesine gölge yapıyorsa budardı ağacı.
Günümüzdeyse diktiğin ağaç meyve veriyorsa bize ne komşunun güneşinden, gölgesinden. Kim dikkat eder evde hasta varmış, çocuk uyuyormuş. Sen satışını artıracak yönteme bak ve gerekiyorsa bağır bağırabildiğin kadar.
Tabiat ile insan ilişkisi iki gözlü tartı sistemi gibi işliyor. Ya insan çok alır tabiattan ya da tabiat insanlığın önüne engel kor. Kesersin ağaçları, bir bakarsın yağmaz olur yağmur. Dikersin derelerin üstüne barajları dereler akmaz olur. Oysa iki kefeli tartı mantığıyla yapılsa bu işler, ibre hep dengede duracak. Bir bakıyorsunuz ki bir gün aşırı yükten tartı bozulmuş, şimdilerde olduğu gibi.
Yağmur yağmıyor, ozon delindi, küresel ısınma kapımızı çaldı. Diyorum ki bizim tartı zorda ama bozulmadı, haydi eskisi gibi iki kefeli tartı sistemiyle çevremize yönelelim. Zaman dar ama tükenmedi.
Muhabbetle…
Vural İslam
ÇEKÜD