Ramazanda İsraftan Uzak Kalabilmek

Ramazan-ı Şerifin mühim özelliklerinden biri onun toplumsallığıdır. Yardımlaşma, açları doyurma, barış, muhabbet, sevgi, anlayış, hoşgörü vs. namında ne kadar duygu ve nitelik varsa hepsi bu ayla özdeşleşmiş gibidir. Sadece insanlar kendilerine değil birbirlerine bu hali telkin etmekle kalmaz bütün yerel yönetimler, basın yayın araçları topluca bu konuya ehemmiyet gösterirler. İşi çoğunluk insanları yanlış yönlendirmek olan medyanın dahi bu hayırlı işe yönelmesi Ramazan-ı Şerif’İn bir bereketi olarak değerlendirilse yeridir.

Unutulan şey ise Ramazan-ı Şerifin toplumsallıktan önce gelen niteliği, şahsiliğidir. İslam her ne kadar diğergâm bir din olsa da oruç ibadeti ile tezyin edilmiş olan Ramazan-ı Şerifin asıl gayesi bizzat insanın kendisini terbiye ve ıslah etmesidir.  Sosyalleşmek için adeta bu ayı bekleyen Müslümanların münzevi ve tenha bir aya girdiklerini yeniden hatırlamaya ihtiyaçları vardır. Ramazan-ı Şerifle birlikte sıradan ve sessiz evlerin neredeyse tamamında dahi bir hareketlenme, bir telaş ve heyecan baş gösteriyor; sükunet, huzur ve dinginlik yerine. Oruç ibadetinin tevazu getiren münzevi yönü bu sosyalleşme çabası ile bir miktar hırpalanıyor, hayra vesile olma, açı doyurma gayreti ölçülerini aşarak başka mecralara yönelebiliyor. Oruçlu olan açtır, ama bu mahdud bir açlıktır, sahurda sıkı bir kahvaltı ile başlar, iftar vaktinde kuvvetli bir tokluk ile sona erer. Bu haliyle onun açların halini anlamaya ne derece yardımcı olduğu sorgulanmalıdır. Biz bu toklukla ancak tokların kısa süreli açlık tecrübesine kişisel bir katkı sağlayabiliriz. Oysa daimi surette aç olanlar, açlığı alışkanlık haline getirenler de vardır. Onları anlayabilmek için midelerin hakiki açlığı tatmaya ihtiyacı vardır ki bu donanmış sofralarla elde edilebilecek bir lüks değildir.

İsraf, bir Müslümanlar ülkesi olan memleketimizde ne yazık ki büyük sorunlarımızdan biridir. İsraftan uzak kalabilmek çeşitli tedbirleri hayata geçirmek ile ele geçirebilse de asıl mesele israftan uzak kalmayı alışanlık haline getirmektir. Bu bakış açısıyla Ramazan bir ibadet ayıdır ama esas, ibadetlerden hasıl olan ahlakı meleke haline getirmektir. Oruc ahlakının hayata geçirilebilmesi için Ramazan-ı Şerifte süslü ve şaşalı sofralardan uzak durulması gösterişten kaçınılması gerektiği ifade edilir. Bu ancak hayatta sadeliği edinebilmiş olanların başarabileceği bir “olay”dır. Günlük ve ailevi sofralarda dahi en az dört çeşit (çorbası, ana yemeği, pilavı-makarnası ve salatası ile) yemeği eksik etmeyen Türk ailesinin bunu başarması hayli güçtür. Süslü iftar sofralarından uzak durabilmenin yolu günlük sofraları sade hale getirmekle başlar. Sünnete uygun sofralar lezzet artırıcılardan arınmış tek esas yemekten oluşur. Yani salata ve tatlıların, atıştırmalıkların yalnız bıraktığı tek kap çorba veya ana yemek veya zeytinyağlı veya pilav veya makarna veya börek vs. Bu bir yokluk değil tercih meselesidir. İsraf, ihtiyaçtan fazlasına verilen isimdir. Açlık bir şekilde giderildikten sonra yenilen her şey israf olacaktır.

Sofralarda artık bırakmamak Ramazan-ı Şerif değil günlük sofra esaslarındandır. İslam inancında atık-artık bırakmamak değil üretmemek önemlidir. Sofrada sıfır artık olması az miktarda yemek hazırlanması ile alakalıdır. Tepeleme doldurulmuş tabaklarda kalan son kırıntıları, mideleri sıkıştırmak bahasına yemeye-yutmaya çalışmak israfı engellemek sayılmaz, bilakis bu da bir çeşit israftır. Az yemek esas, az yemek de midenin üçte birini boş yani “aç” bırakmak demektir. Bu anlamda açlık bizim sadece oruç günlerinde değil tokluk günlerinde de mutadımız olması gereken bir durumdur.

İsraf, midelerin değil gözlerin aç olmasının bir sonucudur. Göz tokluğu midenin açlığı ile giderilir. Mide doldurulduğu sürece gözler hep aç olacaktır. Aç gözlerin israfının boyutları bugün önü alınamaz hale gelmiştir. Dünyanın tamamı aç gözlerin-tok midelerin israfının bedelini ödemektedir. Çöpe giden yemekler ve ekmekler bizim gibi daha üç insanın açlık derdine derman olabilecekken çok yenilerek dolaylı biçimde çöpe atılan nimetler beş insanın daha aç kalmasına sebep olmaktadır. Hasılı orucun ruhuna uygun olarak zengin sofralar yerine sade sofralar hazırlamak, çeşitleri mümkün mertebe azaltmak, çeşitleri azaltılmış yemeklerden az az yemek Ramazan sofralarının ana özelliği olmalıdır.

Hanımlar da medar-ı iftiharları olan mükemmel sofraların, şahane yemeklerin Ramazana ait olmadığını hatırlamalıdırlar. Bu tür maharetlerin yeri ve zamanı Ramazan-ı Şerif veya Iyd-i Ramazan değildir. Böyle mütevazı ve ilahi ilhamlarla dolu günlerin tokluk ve gösteriş ile ihya edilemeyeceği ortadadır. Maharetli ev hanımları sair günlerde evlad u iyallerine, eş ve dostlarına yaptıkları ikramı Ramazan-ı Şerif ayında onları dahi şaşırtacak sadeliğe ulaştırırlarsa orucun gerçek mahiyetinin kavranmasında çok büyük bir maharet sergilemiş olacaklardır ki asıl üstünlük ve yetenek budur.

01.07.2014
Serpil ÖZCAN
ÇEKÜD Gönüllüsü