Çevre; insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. Komşuluk ise birbirine yakın yerlerde yaşayan kişilerin arasındaki sosyal yani fiziki, duygusal, kültürel ilişkidir. Bu iki tanımdan hareketler çevre ile ilişkilerimizi komşuluk ilişkisinin gelişmiş hali olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Ancak çevrecilik, komşuluğun bir üst sorumluluk alanıdır. Zira onun kapsamı kapı komşusu olan insanların ve diğer varlıkların elinden, dilinden, fiilinden, düşüncesinden, yaptığından ve yapmadığından tamamen emin olmalarını sağlayan “Başka canlıların yaşam alanlarını ihlale meydan vermeme” bilinci üzerine kuruludur.
Sağlıklı Çevre; sağlıklı, bilinçli, sorumlu toplumlar tarafından inşa edilebilir. Bu toplumlara göre çevre bütün varlıkların müsterek yaşam alanıdır. Varlıklar arasındaki uyum yani; birlikte yaşama kurallarına riayet, yani iyi ve hayırlı komşuluk ilişkileri bütünüyle çevreye yansır. Canlılar arasındaki uyumu yani; toplumsal uyumu sürdürmek hak ihlallerini azaltır, ses kirliliğini, çevre kirliliğini, hava kirliliğini, atık problemini, açlık ve tokluk meselesini, hatta iklim değişikliği sorununu bile çözer. Zira bütün bu sorunlar birlikte yaşadığı insanları ve varlıkları ihmal eden kötü komşuluk alışkanlıkları geliştirmiş yüksek ego sahibi insanların ürettiği sorunlardır.
Tarih boyu geliştirdiğimiz rûhen temiz, bedenen dinç, aklen zinde, ailece mutlu, komşulukça muhabbetli, cemiyetçe huzurlu toplumsal ilişkilerimiz; bizi birlikte yaşadığı diğer bütün varlıklara karşı sorumlu ve duyarlı bir toplum haline getirmiş, kibar, nazik, adil, yiğit, merhametli, fedakâr, cömert, hayırsever, güzeli bilir, iyiliği anlar, hakkı tutar bir millet olarak yaşamışız. Bu değerler ile inancımızın bir parçası olan temizlik; hayat anlayışımız haline gelmiş, canlılara merhamet toplumsal şahsiyetimizi meydana getirmiş, huy ve karakter çalışmalarımızdaki semere her şeyi güzelleştirme gayreti olarak ortaya çıkmıştır. Bütün bu sayılanlar modern dönemin çevrecilik anlayışının çok üstündedir.
Bu yaşam biçimine göre kapımızın yanında yaşayanlar hayatımıza dahil edeceğimiz komşularımızdır, sokaklar o insanlarla paylaştığımız güzergahlar olarak ürettiğimiz her türlü atıktan uzak tutulması gereken ortak alanlarımızdır. Sokakta yaşayan canlılar merhamet ve şefkat elini uzatıp açlıktan ve yokluktan koruyacağımız komşularımızdır. Hava ve su, toprak altı ve üstü varlıklarımız her birimizin ortak malıdır ve onlara zarar vermek komşu hakkını ihlaldir. İnancımız “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusuna iyilik etsin..” der. Bu anlayışa göre bütün dünyanın küresel bir köy sayıldığı günümüzde komşuluk, atmosfere salınan kolorfloro karbon gazını engellemekten, aç yattıklarını bildiğimiz Afrika ülkelerine kadar geniş bir sorumluluk alanı demektir. İnancımız bize; ele geçirdiğimiz her nimeti, imkânlarımızı gönlümüzce değil, toplumla uyum ve dayanışma içinde kullanmamızı tavsiye eder. Binaların komşununkinden daha yüksek yapılmaması konusundaki uyarı, görsel ve fiziksel fayda getirmesinin yanında toplum yaşamının müsavatına işaret eder.
Aşure günü komşuluk ilişkilerimizi geliştirmek üzere ecdadımız tarafından vaz edilmiş güzel bir fırsattır. Onda hem aşı hem duyguyu hem de mekânı paylaşma faydaları bir araya getirilmiştir. Küresel komşuluk bilincine erişmenin ilk ve mütevazi basamağı kapı komşularımızla komşuluk ilişkilerini geliştirmektir. Bu vesile ile bütün halkımızı Aşure Günü etkinliğine davet ediyoruz. Aşure pişirmek üzere evlerimizde ocağa koyacağımız devasa tencerelerimizde dostluğumuzu, birliğimizi, sevgimizi, merhametimizi pişirip hamlıktan kurtaralım. Kâse kâse komşularımıza dağıtalım. Yeni bir başlangıç yaparak Dünya’ya ve içindekilere kardeş olduğumuzu yeniden hatırlatalım.