Bugün Türkiye’nin ve İstanbul’un Su Politikaları Konferansı vesilesiyle hayatımızın en temel ihtiyaçlarından birisi olan suyu konuşmak için toplandık. Burada bulunan değerli çevre dostlarımızla; uğruna savaşlar verilen, canlar feda edilen ancak bugün azalma riskiyle karşı karşıya kaldığımız suyun neden önemli olduğunu, su yatırımlarını ve geleceğin dünyasının en büyük doğal zenginlik kaynağı olan su üzerinden nasıl tasarlandığını konuşacağız.
Nüfus artışı, şehirleşme, sanayileşme ile suyun giderek artan stratejik önemi her zaman konu ediliyor. Geride bıraktığımız Dünya SU GÜNÜ’nün ardından bugün bir kez daha bu konuyu gündeme getirmemizin en önemli nedeni dünyanın göz bebeği olan İstanbul’umuza yapılan yatırımlar ve bu yatırımların hayat bulmasını sağlayan politikalardır. Tabi ki, giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarımızın korunması ve çoğaltılması için uygulanan ulusal politikaları gözden geçirmek bir sivil toplum kuruluşu olarak ÇEKÜD’ün ödevleri arasında yer almaktadır.
Politikaları hayata geçirenler biz ya da bu salonda bulunan çevre dostları değil ama en azından bir vatandaş olarak suyu nasıl daha verimli ve tasarruflu kullanabiliriz sorusunun cevabına katkıda bulunmak zor olmasa gerek…
İçme ve sulama amaçlı kullanılan akarsularımız güneş, rüzgar, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynakları arasında önemli bir yere sahip. Küçük bir örnekle, Fırat ve Dicle (GAP) havzasında bulunan barajlar %70 enerji bağımlısı olan Türkiye’de üretilen Hidroelektrik enerjinin %50’sini karşılıyor. Bu rakam Türkiye’nin toplam enerji üretiminin yüzde 10’una denk gelmektedir. Türkiye’nin komşularıyla ortak kullanmak zorunda olduğu diğer nehirler Çoruh, Aras, Asi, Meriç nehirleri de stratejik öneme sahip sularımız arasında sayılıyor.
Su krizinin ayak sesleri artarken, Türkiye’nin ve dünyanın başka sorunları artış halindedir. Şehircilik sorunları, sanayileşme sorunları, bunların getirdiği ekolojik sorunlar, hava, su, toprak, gürültü kirliliği, aşırı tüketim ve israf sorunu… ve bu sorunların getirdiği kirlilik ve yok oluş… Son 35 yılda dünyadaki mevcut çevre kirliliğinin % 50 artması, son 40 yılda ekolojik çeşitliliğin %30 azalması, yaşam aracımızın öngörülenden 1,5 kat fazla hızla radara girdiğinin çok açık bir göstergesidir.
Küresel sorunlar saymakla bitmez ama asıl sorun nimetleri bahşedenle, kişisel ihtiras ve zafiyetlerimiz arasına ördüğümüz kalın duvarlardır. Asıl sorun toplum yararı ile kişisel özgürlükler arasındaki tercih sorunumuzdur. Asıl sorun nimetler karşısındaki duruşumuzu simgeleyen ihlas ve samimiyet sorunudur.
Hızla çoğalan ve yayılan bilgi, hızla gelişen ulaşım ve iletişim teknolojileri, hızla büyüyen sanayi ve endüstri küresel sorunları artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Çağın bilgi toplumu kendi dertlerine çözüm üretmekten acze düşmüş, bilim ve siyaset adamları bu konudaki yaya kalmışlıkları uluslararası küresel toplantılarda itiraf etmişlerdir.
Acziyetlerini anlayanların bir kısmı ihlas ve samimiyet arayışı içine girmişlerdir. Minimalist yaşamla mutluluk arayanlarda, otomobilsiz yaşam günü ilan edenlerde, sakin şehirler kurmaya çalışanlarda, ekolojik ayak ölçüleri ile yaşam hızımızı ölçmeye çalışanlarda, tohum takasları ile ata yadiğari tohumları yaşatmaya çalışanlarda bu arayışı görmek mümkündür.
Bütün şikayetlerimize rağmen hala temiz hava alabiliyor, hala bir bardak temiz su içebiliyorsak, tohum ekip, fidan dikebiliyor, bunların meyvelerini toplayabiliyorsak mutlu olmak için elimizde hâlâ bir sermayemizin var olduğunu söyleyebiliriz.
Amaç, sadece şikayetleri dile getirmek olmamalı. Vazifemiz, hep birlikte yüksek çevre ve ahlâk bilincine sahip bir toplum yapısı oluşturmak için topyekun bir seferberliği başlatmak olmalı. Biz ÇEKÜD olarak buna hazırız.
Günümüzde yapılaşmanın hızla ilerlediği bölgelerde göz dikilen su havzalarıyla ilgili birkaç cümle söylemeden geçemeyeceğim….
Değerli çevre gönüllüleri,
Eğer, içme sularımıza ağır metaller içeren atık suların karışmasını istemiyorsak,
Eğer, 20-30 yıl sonra geri dönüşümü imkansız sorunlarla karşılaşmak istemiyorsak,
Eğer, bir gün gökdelenler arasında, eğer kalırsa martılar, kargalar, kediler ve köpeklerle baş başa kalmak istemiyorsak,
Eğer, gelecek nesillerin içilebilir su, yaşanabilir çevre haklarını gasp etmek istemiyorsak,
Kızılderili reisin dediği gibi “paranın yenmediği” gün gelmeden aklımızı başımıza almak, çevremize sahip çıkmak zorundayız.
Değerli Temsilcilerimiz,
Başarının çalışmaktan önce geldiği tek yer sözlüktür.
Eğer, doğa insan arasında bozulan dengeyi yeniden tesis etmek istiyorsak,
Eğer, yüksek çevre ve ahlâk bilincine sahip bir toplum yapısı oluşturmak istiyorsak,
Eğer, paraya, bilek kuvvetine, silah gücüne değil, insana ve insan haklarına değer vermek istiyorsak;
Eğer, popülist eylemler ve negatif söylemlerden ibaret hale gelen çevrecilik anlayışını yaygın toplumsal bilinçlendirme ve pratiğe dökme etkinlikleri haline getirmek istiyorsak,
Eğer, bize emanet edilen kainat kitabındaki Yüce Allah’ın ayetlerini kişisel ihtiraslarımız uğruna zayi etmeden korumak istiyorsak…çok çalışmak zorundayız. İsraf ettiğimiz her bir pirinç tanesinde, israf ettiğimiz her bir su damlasında açlık ve susuzluktan ölen mazlumların hakkı olduğunu hiçbir zaman unutmamak zorundayız.
Hayatın, evrenin her karesinde var olan, bizlere verilmiş en büyük nimet ve hediye olan su ile dost olmak, onu anlamak onu anlamlandırmak için ne yapılması gerekiyorsa ÇEKÜD olarak göreve hazır olmalıyız.
Hovardaca kullanıp tükettiğimiz suya itibarını yeniden vermek, onu aziz bilmek için hangi kapının çalınması gerekiyorsa ÇEKÜD ilk adımı atmak ve o kapıyı çalmak için hazırdır. Bu kapı sadece ve önce Ankara’nın büyük devlet kapısı olmamalı. Önce dostlarımızdan ve çevremizden başlamalıyız. Bu konferans vesilesiyle burada toplanan çevre dostları bu konuda ilk adımı atmışlardır, bu adımın devamı mutlaka gelecektir…
Su ile dost olan kendiyle, çevresiyle, doğayla, hayat ile dost olur.
Su gibi duru, su gibi coşkulu ve su gibi aziz olun.
Muhabbetle, saadetle ve selametle kalınız.
23.03.2013
Süleyman Yorulmaz
ÇEKÜD Yönetim Kurulu Başkanı