Havada Tarifeli Tüketim

THY’nın bazı iç ve dış hatlarda alkollü içki servisini kaldırması, medyada büyük ve gürültülü bir tepkiyle karşılandı. Ulaşımda esas dikkat edilmesi gereken; güvenli, ekonomik, hızlı yolculuk kriterleri bile böylesine sorgulanmazken, uçak içi serviste yapılan bir değişikliğin bu denli gürültüye sebep olması anlaşılır gibi değil. Hele bunu “..yaşam tarzına müdahale” şeklinde dile getirmek, “alkolik” bir mantalitenin dışa vurumu olsa gerek. Karada, denizde havada “içmeyi” yaşam tarzlarının temel unsuru haline getiren bir kesim, havada kısa süreli de olsa “bağımlı”sı olduğu şeylerden uzak kaldığında koro halinde orantısız bir itiraz çığlığı atabiliyor. Tıpta bunun bir tedavisi olmalı.

Suni gündemlere takılmak gibi bir itiyad sahibi olmamakla birlikte, epeydir tarifeli uçak seferlerindeki ikramların adeta tüketim çılgınlığına dönüştüğü gözlemimi paylaşma fırsatı oluştuğu için bu konuyu ele aldığımı ifade etmek isterim.

Bu yazının başlığında “tüketim” kelimesini kullanmak için biraz tereddüt eder gibi oldum. Doğan Karaoğlan dostumuzun “Tüketici değil, yararlanıcıyım” başlıklı makalesindeki (1) tesbite canı gönülden katılmakla birlikte, burada yararlanma imkanı olmadığını gördüm. Yararlanma, yararlı bir nesne ile mümkün. Oysa alkol ve benzeri şeyler zararlı olduğundan burada bir yararlanma değil zararlanma sözkonusu. Yani “tüketim” kelimesi tam bu gibi durumlar için hala en uygun kelime. Öyle ki; hem tüketilen hem de tüketen tükeniyor.

Önce havada alkol konusuna kısaca bir bakalım. Yüzlerce kişinin dar bir alanda saatlerce beraber bulunmak zorunda olduğu bir ortamda, kesif alkol kokusunun alkol kullanmayan insanlar üzerinde oluşturduğu ağır baskıyı tarif etmek mümkün değildir. Alkollü yolcuların uçak içi ve dışında neden oldukları rahatsızlıkların sadece medyaya yansıyanları derlense uzun bir dizi olur. Kısmen de olsa böyle olumsuzlukları azaltma yönünde adım atan THY’na, bir yolcu ve müşteri olarak teşekkür ederim.

Bir uçak  yolculuğunda değil alkol, hiç ikram olmasa ne olur? Hadi 4-5 saati aşan uzun yolculuklar neyse, 45 dakikalık bir güzergah düşünün; 15 dak. Kalkış, 15 dakika iniş geri kalan 15 dakikaya sığdırılmaya çalışılan ikramlar.

Neredeyse ikramlardan daha fazla ambalaj malzemeleri, bir kısmı açılmadan atılan yiyecekler, küçük bir masayı kaplayacak büyüklükte peçeteler, yetmiyormuş gibi ıslak mendiller, plastik ve kağıt bardaklar… Tam bir tüketim çılgınlığı. Ortalamanın sürekli yükseldiği kilolar böylece daha da yükseliyor, uçakların taşıdığı yük her seferinde biraz daha artıyor, dolayısıyla her seferde biraz daha fazla yakıt tüketimi ve daha fazla zararlı gaz salınımı…

Oysa son yıllarda bir özel havayolunun başlattığı ücretli ikram, her yönden daha makul bir uygulama gibi görünüyor. Ekonomik, çevreci, adil, tasarrufcu, sağlık açısından daha az zararlı. Ekonomik ve adil, çünkü ikramlar parasız olunca doğrudan bilet fiyatlarına yansıyor. Düşünün, siz su içerken yanınızda şarap içenin bedelini kısmen ve dolaylı olarak siz ödüyorsunuz. Çevreci, tasarrufcu ve sağlıklı, çünkü bedavaya göre yarıdan az bir talep gözleniyor. Bu talep azlığını yüz milyon adetlerle çarparsanız hele dünya ölçeğinde ve milyarlar mertebesinde düşünürseniz (2) korkunç bir tasarruf ortaya çıkar. Bu da hem çevre açısından müsbet bir yöneliş, hem de “tüketim” ile “yararlanma” arasında bilinçli bir tercih fırsatı oluşturur.

(1)    https://www.cekud.org.tr/icerik.asp?ic_id=1285
(2)  http://www.airnewstimes.com/havacilik-sektoru-euro-turbulansindan-korkuyor-16095-haberi.html

İbrahim İlhan
20.02.2013