Karışık Ormanlar ve Faydaları

Tabiatta doğal ormanlar bulundukları yetişme ortamlarına göre genelde ibreli ya da geniş yapraklı türlerden birinin baskın olduğu biçimde yer alırlar. Ancak uzun yıllar ormancılığımızın anlayışı çerçevesinde daha fazla ekonomik değer ifade eden türler geniş plantasyonlar halinde ekilip dikilmiş, ekonomi dışındaki tüm etkenler göz ardı edilmiştir. Bu etkenleri biz;

– Yangınlara karşı hassasiyet

– Zararlılara karşı doğal dayanım,

– İçerisinde barındırdığı flora ve fauna çeşitliliği gibi sıralayabiliriz

Karışık ormanlar farklı ağaç türlerinin farklı ekolojik isteklerine uygun yerel yetişme ortamı özelliklerine daha iyi değerlendirme imkanı verir. Dış etkilere karşı saf ormanlara göre daha dayanıklıdır ve duyarlı türler karışık ormanlar içinde daha sağlıklı büyüme imkanı bulurlar. Estetik bakımından, ortaya çıkan değişik görünüş  ve renk farklılığı ile daha değerlidir. Ormanda meydana gelebilecek hasar ve tahribatları  daha az zararla giderilebilir.

Bu yararlarına ve saf ormanlardan üstün yanlarına karşılık, karışık ormanların bakımı, işletilmesi ve karışımın sürdürülebilirliği oldukça güçtür. Orman yaşamının her evresinde, özellikle planlama (amenajman) ve silvikültür (orman yetiştirme ve bakımı) uygulamalarında türlerin kendi aralarında ve yetişme ortamı ile olan ilişkilerini çok yönlü düşünüp değerlendirmek gerekir. Karışık ormanlarda, ekolojik olarak zayıf olan türlerle, ekonomik bakımından değerli türler özellikle korunmalıdır. Yapılan tüm ormancılık çalışmalarında esas nokta bu karışımın sürekliliğin sağlanması olmalıdır.

Zengin ağaç türü karışımına sahip ormanlar, floristik bakımdan önemli birçok otsu bitkiye de ev sahipliği yapmaktadır. Bu ormanların bir başka önemi de içinde bir çok yaban hayvanına ev sahipliği yapmasından kaynaklanmaktadır.

Orman ağaçlarının önemi yalnızca canlılıkları ile sınırlı değildir. Ölü ağaçlar da ister devrik, ister ayakta kuru veya yatık olsunlar, başkaca birçok canlı organizmalar için önemli bir yaşam alanı oluşturur.

Biyolojik çeşitlilik günümüzde tüm dünyada en büyük merak konusu olan fenemondur. Yaşayan organizmaları toplayan, tanımlayan ve sınıflandıran bilim adamları, görkemli çeşitlilik karşısında hayrete düşmektedirler ve halen bu çeşitlilik ile meşguldürler. Bazı gruplar örneğin; kuşlar, memeliler ve vasküler bitkiler bu ilginin büyük bir kısmının odağı iken diğerleri yani akarlar, nematodlar, mantarlar ve prokaryotlar halen çok az bir oranda bilinmektedirler. Üstelik bilim adamları küresel biyoçeşitliliğin sürekliliğinin ve devamlılığının derinliğini anlamada halen yalnızca başlangıçtadırlar.

Türkiye biyolojik çeşitlilik açısından küçük bir kıta özelliği göstermektedir. Bunun nedenleri arasında üç farklı biyoiklim tipinin görülmesi, bünyesinde Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan olmak üzere üç fitocoğrafik  bölge bulundurması, sahip olduğu topoğrafik, jeolojik, jeomorfolojik ve toprak çeşitlilikleri, deniz, göl, akarsu, tatlı, tuzlu ve sodalı göller gibi değişik sulak alan tiplerinin varlığı, 0-5000 metreler arasında değişen yükselti farklılıkları, derin kanyonlara ve çok farklı ekosistem tiplerine sahip olması, Avrupa ülkelerine göre buzul döneminden daha az etkilenmesi, kuzey Anadolu’yu güney Anadolu’ya bağlayan Anadolu Diyagonalinin varlığı ve buna bağlı olarak oluşan ekolojik ve floristik farklılıklar ile üç kıtanın birleşme noktasında yer alması sayılabilir. Özetle Türkiye; tarım, orman, dağ, step, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemlerine ve bu ekosistemlerin farklı formlarına ve farklı kombinasyonlarına sahiptir.

Türkiye, 9200 civarında eğrelti ve tohumlu bitki türü ile (yaklaşık 11.000 takson) dünyada bulunduğu ılıman iklim kuşağındaki en zengin floraya sahip ülkedir. Avrupa kıta florasının 12.500’e yakın türe sahip olduğu ve kıtanın ülkemizin yaklaşık 15 katı büyüklüğünde olduğu düşünülürse yurdumuzun floristik zenginliği daha da belirginleşir. Türkiye florasının ilginçliği sahip olduğu tür zenginliğinin yanı sıra, çok sayıda endemik tür de içermesinden kaynaklanmaktadır. Avrupa ülkeleri içerisinde endemik türce en zengin ülke olan Yunanistan’da bu sayı 1000 civarında iken, ülkemizdeki endemik tür sayısı 3000 (%34,4) civarındadır. Türkiye’de yayılış gösteren endemik bitki türlerinin bir kısmı dar yayılış gösterirken bir kısmı da geniş yayılışlıdır. Dar yayılışlı endemikler daha çok belirli dağ ve dağ silsileleri ile belirli habitatlarda yaşamını sürdürmektedirler.

Endemizm oranı yüksek olan dağların başlıcaları Amanos Dağları, Sandras Dağı, Bey Dağları, Bolkar ve Aladağlar, Uludağ, Kazdağı, Munzur Dağları gibi dağ silsileleridir. Dağ silsileleri dışında endemizm oranı yüksek yöreler arasında Orta Toroslar (Ermenek, Gülnar, Mut, Anamur), Antitoroslar (Maraş, Adana, Niğde), Sivas ve Çankırı çevresindeki jipsli alanlar, Tuz Gölü çevresi, Rize ve Artvin çevresindeki yüksek dağlar, Van-Bitlis Hakkari illerini kapsayan bölge sayılabilir.

Sonuç olarak ormancılığımızda yeni plantasyonların karışık ormanlardan oluşması bizleri memnun etmiştir. Bu ormanlar bizlere yeni ufuklar, yeni ekonomik imkanlar, göz alabildiğine değişik tür bitki ve hayvanlar, çocuk ve torunlarımıza zengin bir miras olarak karşımızda durmaktadır. Unutmayalım, bu emaneti dedelerimizden devraldığımızdan daha temiz ve güzel şekliyle sonraki kuşaklara aktarmak sırtımıza yüklenen namus borcudur.

Recep AYDÖNER
Hatay Serinyol Orman Fidanlık Şefi
18.02.2013