“Bu yıl en sıcak yıl, bu yıl yüz yılın en sıcak yılı olacak” gibi haberlerle karşılaşıyoruz. Küresel ısınma bu gibi haber başlıkları ile gündeme geliyor. Almanya gibi gelişmiş ülkelerde insanlar iklim değişikliği veya küresel ısınmayı artık birinci mesele olarak görüyor. İklim değişikliği veya küresel ısınmayı bir bilimsel gerçek olarak görmek gerekiyor.
Tüm dünyada bilimsel bir gerçek olarak kabul edilen bu hususa, ayrıca kültür ve medeniyet dünyamızın önemli isimlerinin yer vermesi de dikkat çekicidir. Yazımızda her iki açıdan da konunun ele alınışına yer vereceğiz.
Bilim dünyası neler diyor?
Küresel ısınma; çeşitli sebeplerle sera gazı adı verilen karbondioksit, metan, Diazotmonoksit, ozon, su buharı, hidroklorokarbonlar, kükürt heksaflorid, gibi gazların atmosferdeki artmasına bağlı olarak atmosferin alt tabakaları ve yeryüzündeki sıcakların artmasıdır. Normal yeryüzü sıcaklığı ortalama 15 derece santigrattır. Dünya tarihinde bu ortalamanın 2-3 derece artma ve azalması ile buzul dönemi veya aşırı kurak dönemlere girdiği düşünülmektedir. (Tolunay,59-62)
İnsanların doğal dünya üzerindeki zararlı etkisiyle ilgili sorunlar; örneğin küresel ısınma, yağmur ormanlarının azalması çevresel ekoloji diye bilinir. Dünyanın çevresini korumak, kaynakları çok tüketmeden esirgemek, geriye kalan hayvan türlerini korumak için harekete geçmek önemli konulardır. Risk, teknoloji ve çevre başlığıyla ise küresel ısınma ve sonucu olan sera etkisi gündeme gelmektedir.
Bu etkinin sonucu olarak da:
1. Deniz seviye yükselmesi
2. Çölleşme
3. Hastalıkların yayılması
4. Kötü hasat
5. Değişen iklim örüntüleri
6. Jeopolitik istikrarsızlık söz konusu olmaktadır. (Giddens; 1010)
Doğal dengeyi bozma ve çevreyi kirletmenin örneği yakın yıllarda Somali de görülmektedir. Çevresel sorunlar sonrası ülke istikrarsızlıklar içindedir. Kıtlıklar görülmektedir. Beslenme bozuklukları gelişmiş, hastalıklara yatkınlık artmıştır. İç savaşlar ve bölge istikrarsızlığı oluşmuştur.
Kültür dünyamız ne diyor?
Filibeli Şahbenderzade Ahmed Hilmi (1865 -1914 )
Meşrutiyet dönemi Osmanlı felsefecilerinden biridir. O kendi felsefi mesleğine vahdet-i vücut der. ‘Amak-ı Hayal’ adlı eseri bu tasavvufi felsefesini dile getiren bir romandır. ‘Amak-ı Hayal’ adlı tasavvufi eserinde çevreye ait görüşleri ile ilgili ipuçları görülmektedir, belki de küresel ısınma teorisinin başlangıcından bahsedilebilir.
Adeta iklim değişimlerinin anlatıldığı şu cümleler dikkat çekicidir:
‘…Deniz oluştu… Fakat deniz suyu dondu… Âlemi buzlar kapladı… Böylece âlem ısındı… Buzlar çözüldü…’ (Filibeli;35)
Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi (1813-1894)
On dokuzuncu yüzyılın büyük âlim ve sofilerinden olan Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi 1813 yılında Gümüşhane’de doğdu. Gençlik yıllarında Beyazıt medresesinde ilme intisap etti. Bir ömür ilim ve irfan içinde geçirdi.1844 yılında üst ihtisas aldı. Mahmutpaşa ve Süleymaniye medreselerinde talebe yetişirdi. Kendisini tasavvufi irşat için gelen Süleyman el Ervadi hazretlerinden hadis ilmi ve hilafeti taamme ile Nakşibendiyye ve diğer tarikatlardan hilafet aldı. Cağaloğlu’ndaki Fatma Sultan camiinde binlerce talebe yetiştirdi. 100’den fazla kişiye hilafet vererek İslam coğrafyasında manevi ilimleri yaydı. Onlarca kitap yazdı. 4 büyük kütüphane kurdu ve vakfetti. 13 Mayıs 1894 de vefat etti. Kabri Süleymaniye bahçesinde ziyaretgâhtır.
Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’nin zamanın dini ilimlerinin yanında fen ilimlerini de aldığı görülüyor. Hayatını, vefatından 2 yıl sonra yazan Mustafa Fevzi Efendi menakıbda şöyle diyor;
“Ulum-u akl ü nakli fıkh u ahbar
Tasavvuf ilmi hikmet fenn-i asar”
(Akıl ile ilgili ilimlerle dini ilimlerini fıkıh hadis, tasavvuf eşyanın, iç ve dış özellikleri ve fen bilgileri de öğretildi.)
“Almış cümlesin tafsil ü Ecmel
Tedaris itdi ol zat-ı Mübeccel
Cemi ilmi fenni şah-ı huban
Teallum eyledi mağbut-i akran”
(Bütün ilimleri en güzel şekilde, genel olarak ve teferruatıyla o mübarek zat okuyup öğrendi.
O güzelliklerin padişahı bütün ilim ve fenleri akranlarının imreneceği bir şekilde öğrendi. (Fevzi, 68))
Öğrenimi sırasında fenni ilimlerin de eğitimini alan Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’nin Allah sevgisi üzerine yazdığı ‘Ruhu’l-Arifin’ ve ‘Reşidü’t-talibin’ adlı eseri incelendiği zaman, müellifin çevre ve modern ilimle ilgili olduğu görülmektedir: “Gözümüz ile görebileceğimiz ve his azalarımızla varlıklarını duyabileceğimiz taş, ağaç, bitkiler, hayvanlar, yer, gök, enerji, atomlar, madenler ve yıldızların bilinen ve bilinmeyen yönleri ile her şey O’nu ispat etmekte ve hal dilleriyle O’nu haykırmaktadır.”
Müellif , yaradılışın tesadüfî olmadığını ve en uygun şekilde olduğunu bahsetmektedir. Buna insan vücudunu örnek vermektedir: “Vücudumuzu meydana getiren azalara iyice dikkat ettiğimizde her azanın en mütenasip şekilde ve en uygun biçimde ve en uygun yerde, en uygun yere yaratılmış olduğunu, her azanın en faydalı olabilecek yerde ve ölçüde tanzim edildiğini, her biri birbiri ile bağlantı halinde olan azalar arasında uyuşmazlık ve ihtilaf bulunmadığını, her zaman birisinin hizmetine hepsinin sahip çıktığını ve yardımlaşmada kusur etmediklerini açıkça görürüz.”
Küçük bir âlem olan insan vücudu ile çevre içindeki uyum ekolojik dengeye de teşmil edilebilir. Yazar varlıkların değişiminden de bahsetmektedir: “O’ndaki (Allah c.c.) değişmezlik, gizliliğinin sebeplerindendir. Değişmez olduğu kadar zahir ve batın olan da odur. Hâlbuki O’nun hilkat eseri olan varlık öyle değildir. Her varlık için değişmek, ayrılmak, büyümek, küçülmek, var olmak ve yok olmak gibi durmadan değişme durumları vardır.” Müellifin eserleri incelendiğinde vahdeti vücut düşüncesinde olduğu görülür. Yaratanın bir tecellisi olan varlıkların ve çevrenin de korunması sonucuna gidebiliriz: ‘kim, nereye bakarsa, baktığında görülen her eşya, eşyanın yaratıcısının eseridir. Bu görünen gök cisimleri, Dünya, dünyadaki canlı ve cansız varlıklar ağaçlar, O’nsuz var olamaz. Bunlara bakan kimse, bunlardan her birinin müstakil varlıklar olmayıp Allah’ü Teâlâ’nın eserleri (tecellilerinin görüntüleri) olduğunu görür. Basiret sahibi bir kimsenin eşyaya bakışı O’nun kudretinin tecellilerinden başkasına değildir. Bütün varlık O’nun sanat eseridir. Bir kimse baktığına Allah’ü Teâlâ’nın eseri olarak bakarsa, baktığını O’nun eseri olarak tarif eder. O meydana getirdiği için sever…’ (Gümüşhanevi,2002; 82-88) Buna göre yaratıcının bu eserlerine şefkatle davranmak, Sani’nin eserlerine sahip çıkmak ve zarar vermemek esas olacaktır. Gümüşhanevi’nin Kitabu’l Abir adlı eseri içerisinde yer alan tembihatının 8 sırasında mahlûkatını incitmekten sakınma sayılmaktadır. ( Deliser, 2013;145)
‘Şerh-ü Garaibü’l-Ehadis’te geçen bir hadisi şerif şöyledir: “Mal çoğalıp, bir kişi malının zekatını kabul edecek kimse bulamayacağı bir duruma gelmedikçe ve Arap arazisi tekrar nehirler ve meralar haline dönmedikçe kıyamet kopmaz.” Bu hadisin şerhinde şöyle demektedir: “Arap arazileri bahçeler ve ziraat yeri olacak. Dendi ki Arapların arazilerinin çoğu daha önce mera ve sahraları sulak idi. Sonra harap oldu. Sonra ahir zamanda insanlar bina işleri ile meşgul olacağından, mamur hale gelecek. Hadisin manası ahir zamanda Arapların arazileri boş kalacak, ziraat yapılmayacak ve insanların azlığı ve fitnenin birikimi dolayısıyla faydalanılamaz hale gelecektir. Fakat hadiste nehirlerden bahsedilmesi bu manaya uygun düşmüyor. Çünkü nehirlerin olduğu yerde imar olur. Dendi ki Arapların arazisinden maksat Medine’dir. Müslim, Ebu Hureyre’ den rivayet edilir. (Gümüşhanevi, 2013; 339)
Bir başka hadisi şerif de yine çevreyle ilgili önemli tespitlerde bulunmaktadır. ‘Geraibu’l-Ehadis’ şerhi 1070 numaralı hadis: ‘Akarsuya idrar yapılmasını men etti.’ Müslim Nesai, Taberani, Cabir (r.a.) den rivayet edilmiş, Münzüri senetler iyidir, demiş. Şerhi: Akarsu az ise yasakladı. Keraheti tenzihedir, tahrimen değil, Ünlü muhaddis Nevevi, su az veya çok olsun haramdır, dedi. Çünkü böylece suyu telef etmiş kendisinin ve başkasının kullanması engellenmiştir. İdrar yapılan su kendisinin olursa haramlık kalkar denildi. 1069 numaralı hadisi şerif şerhinde de aynı konu işlenmektedir. Durgun su üzerine idrar yapılmasını men etti. Bu rivayette akmayan, duran su şeklinde geldi. Sakin suya, su bir engelle korunmadıkça, idrar yapmak yasaklanmıştı. Yasak tenzihendir. Az bir suya idrar etmek daha kötüdür. Aslında az suya idrar etmek haramdır, dendi. Maliki buna mekruh dedi. Eğer idrar ile su bozuluyorsa icma olarak su pis sayılır. Âlimler büyük abdest bozmayı da idrar gibi kabul ettiler. Veyahut bir kaba idrar yapıp bunu durgun suya dökmeyi yasakladı. Müslim, Nesai, İbni Mace, Cabir (r.a.)’den rivayet. (Gümüşhanevi, 2013; 317)
Görüldüğü gibi modern ilmin de gündeminde olan iklim değişikliği, israf edilmeme, kaynakların korunması gibi çevreyle ilgili konular, o zamanki âlimlerin de bilgisi dâhilinde idi. İslam’ın sosyal hayata uygulaması olan ve bireysel gelişimi sağlayan tasavvuf, çevreyi de ihmal etmemiştir. Çevre ile ilgili çözümü yeşil binalar, yeşil kimya, yeşil pazarlama gibi çözümlerde arayan günümüz çevre anlayışını, yüzyıllar önce sufilerin, beyaz yün giymek tarzındaki tevazu ya da daha az tüketmek anlayışı ile özetlemiş olabiliriz.
KAYNAKLAR:
Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, ‘Ruhu’l-arifin’. Ter. Rahmi Serin, Pamuk Yay. İst. 2002
………………………………….. ‘Şerh-u Garaibü’l-Ehadis, Müt. Hüsamettin Fadıloğlu, Gonca Yayınevi, İst. 2013.
Deliser B. (2013)‘Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’nin Kitabul Abir adlı eseri’ 1.Uluslararası Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi Sempozyumu, Gümüşhane Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi , 03-05 Ekim 2013, Gümüşhane,
Filibeli Ahmed Hilmi, ‘Amak-ı Hayal’. H: Necmeddin Kadıoğlu. Ravza Yay. İst. 2011.
Giddens, Anthony, Sosyoloji, Haz. Cemal Güzel, Kırmızı Yay. İst. 2008
Mustafa Fevzi Efendi, Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi Menkıbeleri İnsan Yay. Çev. Tahir Hafızoğlu İst. 2010
Tolunay, Doğanay, Ormanlar ve İklim değişikliği, Portakal Baskı AŞ, İstanbul, 2013