ÇEKÜD Başkanı Yorulmaz Türkiye’de çevre sorunlarına genellikle Greenpeace gibi dünya çapında çevreci örgütlerin eğildiği düşünülür. Ancak Çevre ve Kültür Kuruluşları Dayanışma Derneği (ÇEKÜD) 1999 yılından bu yana bu topraklara has bir çevreci bilincin ve milli kültürün yeniden inşası için çalışıyor. ÇEKÜD Başkanı Süleyman Yorulmaz’la ÇEKÜD’ün faaliyetlerini, ülkemizdeki çevre sorunlarını ve neler yapılabileceğini konuştuk.
YÜKSEK AHLAK VE ÇEVRE BİLİNCİ OLUŞTURMAK İSTİYORUZ ÇEKÜD ne zaman kuruldu? ÇEKÜD’ün kuruluş amacı neydi? ÇEKÜD’ün hali hazırda üye sayısı ve yapılanması hakkında bilgi verir misiniz?
ÇEKÜD 1999 yılında kurulan bir dernek. Kuruluş amacı isminden de anlaşılacağı üzere Çevre ve Kültür dernekleri ile dayanışma halinde çalışmak. Çevre ve kültür değerlerimize hep birlikte sahip çıkmak. Doğal, kültürel ve sosyal çevrenin korunması, güzelleştirilmesi ve geleceğe güvenle aktarılması; temiz ve yaşanabilir bir çevre idealini benimsemiş, kritik ve analitik düşünce yapısında, kültürel değerlerimize bağlı, yüksek ahlak ve çevre bilincine sahip insanlardan meydana gelen bir toplumun oluşması; doğal afetler ve kazalar neticesinde bozulan sosyal ve ekolojik dengenin yeniden tesis edilmesi amaçlarıyla faaliyet yapmaktadır. Ancak Çeküd’den önce kurulan çevre derneklerimiz vardır. Çevre Bakanlığı kurulmadan önce kurulup, ağaçlandırma kampanyaları yapan derneklerimiz vardır. Çeküd sonradan kurulmasına rağmen vizyonu gereği öne çıkmış, sesini daha çok duyurmuş bir derneğimizdir. Halihazırda 200’e yakın üyesi ile sıkı bir diyalog içinde, 5 asil 5 yedek yönetim kurulu, denetleme kurulu, danışma kurulu ve bilim kurulu ile ihtiyaca göre belli aralıklarda toplanarak, ama sürekli ve düzenli bir mail alışverişi ile istişare halinde hizmet etmeye çalışmaktadır.
ÇEKÜD kurulduğundan bu yana ne tür faaliyetler gerçekleştirdi? Bugüne kadar gerçekleştirdiğiniz ve bundan sonraki projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
Bugüne kadar çok çeşitli faaliyetlerimiz oldu.
• “Osmanlı ve Çevre” Paneli
• “Çevre Ve Kültür Değerlerinin Korunmasında Gönüllü Kuruluşların Önemi” Konferansı
• “İstanbul’un Çevre Sorunları” Paneli
• “Ulusal Çevre Politikamız” Sempozyumu
• “Türkiye’nin Çevre Sorunları ve Siyasi Partilerin Çözüm Önerileri” Paneli
• “Su ve Çevre” Paneli
• “Uluslararası Çevre” Sempozyumu
• “Çevre Eğitim Programları”
• “STK Eğitim ve Dayanışma toplantıları”
• STK Kapasite Geliştirme Programı
• “Doğa ve Kültür Gezileri”, Sevgi piknikleri”
• Ver Kağıt Al Ağaç Kampanyası
• “Çevremiz nasıl kirletiliyor ?” konulu Çevre Yarışması bu güne kadar yaptığımız faaliyetlerin başlıcaları olarak zikredilebilir.
En önemli faaliyet konumuz olan fidan dikimleri konusunda:
• Fatih Samatya Sahil Yolu Ağaçlandırma Projesi
• “1. Ağaç Bayramı” Pendik Aydos Mevkii Ağaçlandırma Projesi
• “Çocuklarımız Ağaçla Büyüsün” Samandıra Ortadağ Mevkii Ağaçlandırma Projesi
• “3. İstanbul Fidan Şenliği” Pendik Kurtköy Mevkii Ağaçlandırma Projesi ve Esenler Kemer Stadı Mevkii Ağaçlandırma Projesi
• “Her Fidan Bir Hayat” Pendik Kurtköy Mevkii Ağaçlandırma Projesi ve Gaziosmanpaşa Ağaçlandırma Projesi
• 2005 yılından itibaren “Türkiye Ağaçlanıyor” kampanyaları bünyesinde; Arnavutköy, Darülaceze, Gümüşhane, Konya, Durusu Ağaçlandırma çalışmaları yine önde gelen çalışmalarımız arasında bulunuyor.
Bundan sonra da benzer çalışmalarımız devam edecektir. Belki basın, yayın, TV, radyo programlarına biraz daha ağırlık vereceğiz. İlçe Milli Eğitimler ve Belediyelerle işbirliği halinde “Çevre Eğitimleri”ne ağılık vereceğiz. Çevre yarışmalarımız ve ağaçlandırma kampanyalarımız devam edecek. Doğa ve Kültür gezilerimiz devam edecek. Akademisyenlerimizle daha sıkı bir diyalog içine gireceğiz. Kamu yararına çalışan dernekler statüsüne geçmek için çalışacağız.
KURTLARA BİLE SAHİP ÇIKAN BİR MİLLETİN ÇOCUKLARIYIZ Siz aynı zamanda bir kültür derneğisiniz. Milli ahlak ve kültür çerçevesinde bir nesil yetişmesine yardımcı olmayı hedefliyorsunuz. Bu bağlamda gerçekleştirdiğiniz çalışmalar nelerdir? Bu konuda bilgi verir misiniz?
Bugün sosyal ve ekonomik hayatta başarı için duygusal zekanın, matematiksel zekadan daha önemli olduğu anlaşıldı. Çevre sorunlarını da incelediğimizde temelde ölçüsüz ve kontrolsüz insan davranışlarından kaynaklandığını görüyoruz. Şehir gürültüsünü oluşturan etmenleri ele alın, piknik yerleri ve otoyol kenarlarındaki poşet ve pet şişe çöplüklerini ele alın, suyu ve havayı zehirleyen sanayi atıklarını, gömülen zehirli varilleri, hızla yok olan bitki örtüsünü, balık türlerini ele alın, evde, sanayide, tarımda ve tekstilde ölçüsüzce kullanılan ve boşa giden suları ele alın, ellerini çekinmeden temiz A4 kağıtlarına silen insanları ele alın, çöp kutularında biriken tonlarca ekmek israfını ele alın, enerji darboğazındaki bir ülkedeki enerji israfını ele alın… Nasıl kontrol edeceksiniz? Bu sorunların hepsinin temelinde eğitimsiz ve bilinçsiz insan var. Aşırı tüketim hırsı, israf, ihtiras, bencillik, kapris, gösteriş, saygısızlık, görgüsüzlük, vurdumduymazlık ve tembellik sosyal hayatı ve ticari hayatı olumsuz etkilediği gibi, çevre sorunlarına da kaynak teşkil ediyor. Bu sebeple, duygu eğitimi, etik değerlerin yaygınlaşması ve tasarruf üzerinde çok duruyoruz. Çünkü çevre sorunlarının çözümüne buradan başlamak gerektiğine inanıyoruz.
Bize göre en iyi çevreci; en dindar, en okumuş, en çağdaş insan demek değil; en uyanık, en bilinçli, en eğitimli, en öz verili, en saygılı, en gayretli, en empatik, en farkında, en uyanık insan demektir. Şimdi tekrar sorunuza dönersek, milli demek, millete ait, millete has, millete mensup demek. Kültür demek, bir toplumun bütün fertlerinin sahip olduğu değerler bütünü, ortak payda, yaşam içerisindeki ortak duyuş, düşünüş ve yaşayış şekilleri ve bunlardan doğan fikir ve sanat şekilleri demek. Bu değerler bizim kültürümüzün derinliklerinde mevcut olduğundan, bunların tekrar hayat bulması için milli kültürümüze dönelim diyoruz. İthal kültür değerlerini bırakalım diyoruz. Bu değerlerin yaygın olduğu dönemlerde değil insana zarar vermek, kurtlara kuşlara bile sahip çıkacak nesiller yetişmiş. Kuş evleri, sadaka taşları ihdas edilmiş. Sokakları temizlemek, açları doyurmak için vakfiyeler tesis edilmiş. Akarsuyun başında bile suyu tasarruflu kullanma disiplini verilmiş. Ben için değil, biz için yaşama kültürü verilmiş.
ÇEVREYE ZARAR VEREN DE KORUYACAK OLAN DA İNSANDIR Bir çevre derneği olarak Türkiye’nin çevreyle ilgili sorunlarının ne olduğunu düşünüyorsunuz? Bu sorunların ortaya çıkış saikleri olarak neleri görüyorsunuz? Bu sorunuza Temmuz ayında- Ankara’da TBMM bünyesinde kurulan Araştırma komisyonuna milletvekilleri tarafından verilen önergelerin özetleri ile başlamak istiyorum:
• Termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılması…
• Trakya ve İstanbul ilinde çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planına etkilerinin araştırılması…
• Kırklareli İli Vize İlçesi’ndeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılması…
• Adana’daki lagünlerin karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin araştırılması…
• Kaz dağlarındaki madencilik faaliyetlerinin araştırılması…
• Konya Kapalı Havzasındaki su kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu sorunların araştırılması…
• Akşehir, Eber, Van ve Eğirdir Göllleri ve Havzası’ndaki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılması…
• Büyük Menderes Nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılması…
• Balık çiftliklerinin çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılması…
• Afşin-Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye etkilerinin araştırılması…
• Denizlerdeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespiti…
Yukarıda zikredilen sorunların hepsi teknik konular. Sosyal manada çözüm gerektiren sorunlara hiç değinilmemiş. Halbuki çevreye zarar veren de koruyacak olan da insandır. İnsan-çevre ilişkisi yumurta-tavuk ilişkisine benzer. Dolayısıyla bu kısır döngüyü azaltmak yine insan eliyle olacaktır. Sosyal refah, çevre ve iktisat döngüsü içerisinde, en iyi çevre kalitesinin yakalanması, çevre ekonomisi ile israf arasındaki dengesinin oluşturulması, sosyal gruplar arasındaki hayat standardı farklılıklarının çevreye olan olumsuz etkilerinin azaltılması, eğitimli ve bilinçli insanlar eliyle olacaktır.
Çevre sorunlarının doğada kendi kendine işleyen arıtma, yenileme ve tamir dengesinin bozulmasıyla artış gösterdiği bir gerçektir. Bu denge çoğunlukla insan tarafından bozulduğuna göre, tamire doğadan önce insandan başlamak gerekecektir. Yoksa istem dışı meydana gelen doğal afetlere karşı, hazırlıklı olup uyum sağlamaktan öte yapacak bir şey yoktur. O halde yaşam kalitemizi bozmadan, alacağımız önlemlerle çevremizi nasıl koruyabilir, insanları yaşadıkları mekanlarda nasıl daha mutlu edebilir, çocuklarımıza nasıl daha iyi bir dünya bırakabiliriz? Bu sorulara cevap ararken iki temel yaklaşım sergilemek istiyoruz.Bunlardan öncelikli olanı doğa ile insanı barıştıracak olan eğitimin yaygınlaştırılmasıdır. Bu aynı zamanda koruyucu hekimlik görevi yapacak, hastalıktan önce tedavi imkanı sunacak olan en ekonomik modeldir. Mevcut hastalıkların tedavisinde uygulanacak olan teknik yöntemlerdir ise ikinci sırada zikredilebilir. Gerek teknik konular, gerekse eğitim konuları biraz da ihtisas işi olduğundan detayları uzmanlarına bırakıp, sosyal bir bakış açısıyla yüzeysel çözüm önerilerimizi şöylece özetleyebiliriz.
KÖYDEN ŞEHİRE GÖÇ Çevre sorunlarının kaynakları incelendiğinde öncelikle çarpık kentleşmenin ve plansızlığın getirdiği sorunlar öncelikli sorunlar olarak ön plana çıkmaktadır. Ormansızlaştırma, araç kullanımı, endüstriyel faaliyetler, yanlış arazi kullanımı ve bunlardan kaynaklanan diğer çevre sorunlarının temelinde, plansızlık ve yaşadığı mekanda mutlu edemediğimiz mutsuz insanların köyden şehre göçü yatmaktadır. Bu kontrolsüz insan hareketleri, geldikleri bölgeye ciddi uyum sorunları çıkarmakta; meydana gelen konut, alışveriş, eğitim, sağlık, eğlence ihtiyacı ve bu ihtiyaçların zamanında, doğru ve yeterli oranda karşılanamaması; göçün meydana getirdiği kültürel boşluğun dışa bağımlı medya tarafından doldurulması, o bölgede çeşitli ruhsal, fiziksel, görsel, sosyal ve ekonomik alt ölçekli diğer sorunlara yol açmaktadır.
ŞEHİRCİLİK VE ALTYAPI Şehircilik ve altyapı konusunda çözüm önerilerimiz kısaca : İmar planlarının doğru yapılması ve korunması, Kişi başına düşen yeşil alan miktarının AB standartlarına getirilmesi, Toplu ulaşımın yaygınlaştırılması, Demiryolu ve denizyolu taşımacılığının arttırılması, Geri dönüşümün altyapısının hazırlanması, Katı atık depolama sistemlerinin iyileştirilmesi , İçme suyu, evsel, endüstriyel ve tıbbi atık bedelinin doğru tespiti şeklinde özetlenebilir.
EĞİTİM VE BİLİNÇLENDİRME Eğitim ve bilinçlendirme konusundaki çözüm önerilerimiz : Eğitim müfredatında kültürel alış-verişin, öz kültürümüzü yansıtan doğru kaynaklardan yapılmasının sağlanması; Yemek sofrasında bir bulgur ya da pirinç tanesini veya ekmek kırıntısını zayi etmeyen; akar suyun başında bile suyu iktisatlı kullanmayı alışkanlık haline getiren bir kültürel yapıdan; A4 kağıdına elini silip atan, iki gün üst üste aynı elbiseyi giymeyi ya da tabağındaki yemeği bitirmeyi ayıp sayan bir kültür yapısına doğru kaymanın önlenmesi; Çevre sorunları konusunda farkındalık kazanmış ve çözüm yollarını içselleştirmiş, tasarrufu ve sade yaşantıyı hayat tarzı haline getirmiş, kariyer sahibi ve yüksek bilinç düzeyinde örnek insanların toplumda öne çıkarılması ve yüceltilmesi; Tüketim ekonomisini körüklemek için kullanılan reklam, çizgi film, tiyatro gibi materyallerin, örgün ve yaygın eğitimler yoluyla, çevre sorunları hakkında doğru bilgi, tasarruf, sade yaşantı ve geri dönüşüm konusunda bilinçli bir kamuoyu oluşturmak için de kullanılmasının teşvik edilmesi; Basın ve yayın organlarında, çevre sorunları ve çözüm önerilerinin daha çok konu edilmesi; Halkımızın nükleer enerjiden siyanürle altın çıkarılmasına, evde su tasarrufundan tarımdaki sulama yöntemlerine, barajlardaki doluluk oranından havadaki emisyon oranına kadar halkımızın doğru biçimde bilgilendirilmesinin sağlanması. STK’ların bu yöndeki girişimlerinin, gerek sosyal projelerinin uygulanması ve gerekse görsel ve eğitsel materyaller açısından Kamu idarelerince desteklenmesi.
DENETLEME, İZLEME, KONTROL, YAPTIRIM, VE RAPORLAMA Denetleme, izleme, kontrol, yaptırım ve raporlama açısından: Çevresel önlemlerini alan firmalar ile çevresel önlemlerini almayan firmaların ayırt edilebilmesi için, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından etiketlenmesi; Çevresel önlemlerini almadan üretim yapan bir sanayicinin malının kullanılmaması için bilinçli kamuoyu baskısı oluşturulması için çalışılması gerekmektedir. Yerel yönetimlerde, çevre sorunlarına duyarlı vatandaşların şikayetlerine çözüm, önerilerine ilgi, müracaatlarına karşılık verecek bir yapıya işlerlik kazandırılması gerekmektedir. Ormanlarımız, araç kullanımı, endüstriyel faaliyetler, arazi kullanımı, tabii kaynaklar ve kirlenme oranları ile ilgili Ulusal bazda yıllık analiz, istatistik ve raporlama çalışmaları yapılıp, ilgililerin ve kamuoyunun istifadesine sunulmalıdır.
HALKIMIZIN ÇOĞUNLUĞU ÇEVRE SORUNLARI KARSISINDA BİLİNÇSİZ ÇEKÜD olarak, Türkiye’de halkın çevre sorunları hakkındaki duyarlılığını nasıl buluyorsunuz? STK’ların halkı bilinçlendirme konusundaki çabalarını yeterli görüyor musunuz?
Halkımızın çoğunluğu çevre sorunları karsısında bilinçsiz. Ancak birçoğu kültür ve geleneklerinden gelen güzel alışkanlıkları sayesinde belki farkında olmadan, iyi bir çevreci gibi yaşam sürüyorlar. Ancak bu yapı hızla dejenere olmaya başlamış durumda. Takip, kontrol ve şikayet mekanizması Türkiye’de çalışmıyor. Çevreyi kirletenlere karşı kamuoyu baskısı kurulamıyor. Bu konuda öne çıkan STK’lar halka yeterli derecede güven verip peşinden sürükleyemiyorlar. STK’ların çoğu halkı bilinçlendirmeye yönelik değil, sloganik konular etrafında örgütlemeye çalışıyorlar Bütün dünyada gizli ve açık savaş yaşanıyor. Ekonomik, finansal, kültürel, psikolojik, biyolojik hatta nükleer savaşlar. Çevre de, halk da bu savaşlardan maalesef nasibini alıyor. Halkımız maalesef magazin haberleri, magazin kültürü takip etmek zorunda bırakılıyor. Oluşturulan suni gündemlerle meşgul edilip, Türkiye’nin ve dünyanın içinde bulunduğu ciddi konulara eğilmesi engelleniyor.
Türkiye’de devletin uyguladığı bir çevre politikası var mıdır? Bu konudaki eksik ve yanlışlar nelerdir?
Devletin uyguladığı politikalar arasında başarıya ulaşmış veya sonuç vermiş projeler nelerdir? Türkiye’de yeni yeni çevre politikaları oluşturulmaya çalışılırken, devlet kökü dışarıda bulunan bir kısım çevre örgütlerinin oluşturduğu gündeme angaje oluyor. Sürekli savunma politikaları üretmeye çalışılıyor. Kendi gündemini oluşturup, bunu halkın gündemine taşımakta zorluk çekiyor. Son on yılda özellikle büyük kentlerimizde hava kirliliği konusunda, akarsu ve denizlerin temizlenmesi, katı atıkların depolanması ve bertaraf edilmesi konusunda, çevre temizliği ve yeşil alanlar konusunda, ormanlık ve yeşil alanların arttırılması konusunda azımsanmayacak hizmetler yapıldığını, önemli adımlar atıldığını görmezden gelemeyiz.
NÜKLEER ENERJİ KAMUOYU ÖNÜNDE TARTIŞILMALIDIR Türkiye’de özellikle enerji konusunda bir darboğaz yaşanıyor. Bunun aşılması için alternatif enerji kaynakları öneriliyor. Türkiye’de hangi alternatif enerji kaynakları kullanılarak enerji sorununa çözüm bulunabilir? Bu bağlamda nükleer enerji konusundaki fikirleriniz nelerdir?
Enerji, ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınması için temel girdiyi oluşturduğundan, Türkiye gibi kalkınmasını sürdürülebilir hale getirmek için sürekli yatırım yapması gereken bir ülke için kritik ve stratejik bir öneme sahiptir. Enerjide %70’ler seviyesinde olan dışa bağımlılığı en aza indirmek için, ülkemiz kaynaklarından (su, kömür, rüzgar, jeotermal) en verimli şekilde yararlanmak durumunda olduğumuz bir gerçek olduğu kadar; çevre problemlerinin bazılarının doğrudan enerji üretimi ve kullanımına bağlı olduğu da ayrı bir gerçektir. Kısa vadede fosil yakıtların (petrol, doğalgaz, kömür) kullanımında ve özellikle kömür madenlerimizde kaynak bazında iyileştirme yoluna gidilmesi, uygun baca gazı arıtma sistemlerinin kurularak çevresel zararlı etkilerin önlenmesi, enerjinin sürdürülebilirliği açısından önem arz etmektedir.
Türkiye bir birim mal üretmek için OECD ülkelerinin 2 katı, Japonya’nın 4 katı enerji kullanmaktadır. Dolayısıyla Türkiye ekonomik büyümesi için gerekli ilave enerjiyi, GSMH’sı iki katına çıkana kadar hiçbir ilave kaynak kullanmadan, sadece kaçak ve kayıpları azaltacak tasarruf tedbirleriyle bile karşılayabilecek durumdadır. Enerjide kaynak çeşitlemesine gidilerek; rüzgar, güneş enerjisi, hidrojen enerjisi ve biyoenerji gibi yenilenilebilir temiz enerji kaynaklarının çevre dostu teknolojiler ile birlikte kullanımı teşvik edilmeli, enerjide özel sektör yatırımları arttırılmalı, başta kamu binalarında olmak üzere örnek uygulamalara geçilmelidir.
Hükümet tarafından başlatılan nükleer santral girişimi, çevre alanında geniş ve hararetli bir tartışma konusu başlatmıştır. Nükleer enerji konusu; nükleer taraftarları veya karşıtlarının toplumu şartlandırmaya yönelik propaganda ve bilgi kirliliği arenasından çıkarılmalıdır. Konu; bilimsel veriler, dünyadaki uygulamalar, tehditler, fırsatlar ve ülke ihtiyaçları, enerjide dışa bağımlılık zincirinin kırılmasının gerekliliği gibi önemli hususları dikkate alan kritik analitik bir yaklaşımla, çatışmayı değil doğruda ve faydalıda uzlaşmayı hedefleyen bir müzakere zemininde tartışılmalıdır.
Çevre ve Orman Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı başta olmak üzere, yerel idareler, akademisyenler, sağduyu sahibi medya mensupları, sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri ve aklı eren, iyi niyet sahibi halkımızın katılımının sağlandığı, ortak Sosyal Sorumluluk Projesi halinde ele alınmalı; Çernobil’in nükleer santral mi yoksa nükleer silah fabrikası mı olduğu; 5 milyon nüfuslu bir Avrupa ülkesi olan Finlandiya’da nehirleri, gölleri, su kaynakları bol olduğu; rüzgar enerjisi kullanabilme, hidroelektrik santral kurabilme imkanları fazla olduğu halde niye 6 adet; Kore’de neden 26 adet nükleer santral kurulduğu; Fransa’nın enerjisinin %70’ini, ABD ve Japonya’nın yaklaşık %20’sini neden nükleer enerjiden karşıladığı, kamuoyu önünde tartışılmalıdır.
BİR ZAMANLAR BİR SİNCAP ANADOLU’NUN BİR UCUNDAN DİĞERİNE GİDERDİÖzellikle geçtiğimiz yaz yangınlar sebebiyle oldukça önemli oranda ormanlık alanı kaybettik. Yok olan ormanlık alanların kundaklama yöntemiyle yakılarak rant oluşturulmak istendiği gibi iddialar ortaya atıldı. Türkiye’de ormanlık alanların korunması için neler yapılmalıdır? Orman yangınlarının önlenmesi ve yanan alanların tekrar yeşillendirilmesi için yapılması gereken çalışmalar nelerdir? Bir
zamanlar bir sincabın Anadolu’nun bir ucundan diğer ucuna yere ayak basmadan ulaşabildiği rivayet edilen Anadolu topraklarındaki şimdiki durum suni, yapay bir durum. Doğada kendi kendini yenileyen, tamir eden bir sistem vardır. Bu sistem insan tarafından bozulunca, ekolojik dengesi de bozulmaya başlar. Kendi haline bırakılsa hızla kendi kendini tamir etmeye baslar. Doğal tamir sistemi neden çalışmıyor? Bilinçsizlikten çalışmıyor. Çünkü kirlilik arıtma sistemini çalışamaz hale getiriyor. Piknik yapan ailelerin bilinçsizliği, mangal yakan insanların bilinçsizliği, orman yolunda aracından şişe vs. atıp yangınlara sebep olan sürücülerin bilinçsizliği…
Sevgi noksanlığından çalışmıyor. Çünkü seven korur, yeterince sevgi alamayan insan sevgi gösteremez, hep negatif davranışlar sergilemeye çalışır. Halbuki yeni dikilmiş fidanlar, yeni doğmuş bebek gibi sevgi ve ilgiye muhtaçtır. Ekonomik kaygılardan çalışmıyor. Çünkü köylünün geçimi keçiden. Yakacak derdi var, otlak derdi var. Belki zamanında rastgele atılan kin ve düşmanlık tohumlarından çalışmıyor. Hepsi mümkün. Hepsinin göz önüne alınıp telafisi ve tedavisi aranmalı.
Türkiye’nin son dönemdeki en önemli problemlerinden biri de susuzluk. Türkiye’de su sorunu yaşanmasının sebebi uygulanan çevre ve tarım politikaları mıdır yoksa küresel ısınmanın etkisiyle böyle bir sorun yaşandığını söyleyebilir miyiz? Türkiye’deki su problemlerinde yatay irade tarafından yanlış uygulanan çevre ve tarım politikalarının etkileri vardır, dikey irade tarafından takdir edilen küresel ısınma ve doğal afetlerin etkileri vardır. Önemli olan yatay iradenin doğru çalıştırılmasıdır. Biz bize düşen konulardan ve gücümüzün yettiğinden sorumluyuz. Tasarruftan, geri dönüşümden, arıtmaktan, bir damlayı birkaç defa kullanacak sistemleri kurmaktan sorumluyuz.
Açtığımız kuyulardan, yanlış sulama modellerinden, suya dayalı sanayiyi kontrol etmekten sorumluyuz. Su konusunda neler yapmamız gerektiğini özetlersek: Evde, bahçede, endüstride su tasarrufu özendirmeli, Tarımda ekonomik sulama yöntemlerine geçiş sağlamalı, Su yoğun sanayiden su az yoğun sanayiye geçiş yapmalı, Havzaların ve yer altı su kaynaklarının korunmasına, akarsuların ve yağmur sularının depolanmasına çalışmalı, suyun geri dönüşümlü olarak kullanılması sağlamaya çalışmalıyız. Ormanlarımızın artması da tabii olarak zamanla su kaynaklarını harekete geçirecek artı bir fonksiyon üstlenecektir.
HER YERDE SORUN; İNANÇ, EĞİTİM, DİSİPLİN VE TAKİP SORUNU Üç yanı denizlerle çevrili bir ülke olarak bilinmemize rağmen denizlerimize de yeterince sahip çıktığımız söylenemez. Denizlerimizde giderek artan kirlilik ve bu konuda alınması gereken tedbirler hakkında neler söyleyeceksiniz?
Her yerde olduğu gibi denizlerde de en büyük sorun kirlilik. Temizlik imandan gelir atasözü adeta rafa kaldırılmış. Akarsu, göl ve denizlere akıtılan kanalizasyon atıkları, evsel atıklar, petrol ve petrol ürünleri, tarımsal ilaç atıkları, kimyasal atıklar, endüstri atıkları en büyük kirlilik sebepleri. En büyük sanayi kuruluşları körfezlerde yoğunlaşmış ve yeterli denetim yapılamıyor. Her yerde ayni sorun. İnanç, eğitim, disiplin ve takip sorunu. Türkiye Kyoto Anlaşması’na henüz yeni taraf oldu. Kyoto Anlaşması’yla ilgili hükümlerin yerine getirilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu bağlamda sonuç alıcı projeler ortaya konuluyor mu? Tabii ki insanlık ailesinin istikbalini ilgilendiren uluslar arası her türlü anlaşma ve uygulamaları yakından takip etmek zorundayız.
BM raporlarına göre, küresel ısınmayla mücadeleyi öngören Kyoto Protokolü uyarınca kontrol edilmesi gereken sera gazlarının salınımı, 2000’den bu yana ABD, Kanada, AB ülkeleri, Rusya’da ve Japonya’da arttığı belirtiliyor. Demek ki öncelikle sanayileşmiş veya gelişmiş ülkelerin, sera etkisine yol açan gazlarının salınımının azaltılmasıyla ilgili çabalarını yoğunlaştırması gerekiyor. İnsan yaratılmışların en kıymetlisidir. İnsanin sağlık, huzur ve mutluluğu için ne yapılsa yeridir. Bu noktada aile, kavim, irk, dil, din, ülke ayırımı yapmak da mümkün değildir. Dikkat çekmek istediğimiz nokta sudur. Siz kurallara uyun, beni serbest bırakın. Bencillik duygusu hakim. Ben güçlüyüm, ben büyüğüm, ben farklıyım, ben zenginim, ben bilgiliyim, ben üstünüm. Kurallar bana çalışmaz size çalışır yaklaşımını hakim. Atılan somut adımların, ortaya konan güzel projelerin sonuç vermesi için önce bu yaklaşımın değiştirilmesi gerekiyor.
ÇEVRE KONUSUNDAKİ EĞİTİM VE BİLİNÇLENDİRME ARTTIRILMALI Son olarak sizin eklemek istedikleriniz nelerdir?
Çevre sorunları; aynı mahalledeki, aynı ilçedeki insanların birbirine zarar vermesini bırakın, dünyanın bir ucundaki devletin yaptığı tahribatın bedelini, diğer ucundaki devlete ve hatta gelecek kuşaklara ödetecek kadar etkin bir alandır. Dolayısıyla çevre konusundaki eğitim ve bilinçlendirme o kadar arttırılmalı ki; olaylara ve sorunlara kayıtsız kalmakla eş anlamlı hale gelen “herkes kendi işiyle meşgul olsun” veya “neme lazımcılık” kavramları değiştirilmeli, düşünen iyi insanlar gidişatı kendi istikballeri açısından yönlendirecek pozisyona getirilmeli; toplumu oluşturan kişiler arasında, halk ile devlet arasında ve devletler arası sosyal baskı ve otokontrol sistemi yaygınlaşmalıdır. Çünkü toplumda haklı ama güçsüz kitleler ne derece çaresiz ise, kontrol edilebilir caydırıcı bir güce sahip olmayan ülkeler de haksızlıklar karşısında o derece aciz durumda olacaklardır diyoruz. Bu vesileyle Analitikbakış ailesine ve okuyucularına saygı, sevgi ve teşekkürlerimizi iletmek istiyoruz. Biz teşekkür ederiz…
ANALİTİK BAKIŞ / ÖZEL