Çevre kirliliği, iklim değişikliği, ekolojik dengenin bozulması, doğal kaynakların tükenmesi gibi medyada çokça dillendirilen sorunların toplumun tüm kesimlerinde belli düzeyde bir kaygı ve karamsarlık uyandırdığını söyleyebiliriz. Bu kaygı ve karamsarlığın çevre sorunlarının önlenmesinde fiillerimize yansıyan gözle görülür nispi bir fayda sağladığını da söyleyebiliriz. Hatta oluşturulan bu kaygı ve karamsarlığın tüm dünyada yeşil büyümeye endeksli yemyeşil ve yepyeni sektörler oluşumuna güzel bir zemin hazırladığını da rahatlıkla söylemek mümkün.
Çevresel tehditleri gidermeye ve azaltmaya çalışan yeşil işler ve bu sektörlerden ekmek yemeye çalışan yeşil yakalılar, yeni yeni filizlenmeye çalışan küresel yeşil ekonominin lokomotifi olmaya aday gözüküyorlar. Siyasi arenada Almanya’da Yeşiller Partisi ile başlayan yeşerme süreci, ekonomik arenada atağa kalkarak küresel krize giren ülkelere çevresel iyileştirmeleri önceleyen yeşil büyüme stratejileri vasıtasıyla belki de küçük bir nefes alma süreci sağlayabilir.
Tasarımı ve malzeme seçimi ile ekosisteme duyarlı yeşil binalar için yapılan uluslararası yeşil zirveler şimdilerde bilişim sektörüne de ev sahipliği yapmaya başladı. Ofisler için başlatılan tasarruf ve çevresel iyileştirme programları yeşil ofis adı altında pazarlanıyor. Yakıt tüketimini ve emisyonu azaltma projeleri yeşil otomobil adı altında yeşil ekranlarda boy gösteriyor. Organik tarım yoluyla tarlada yetişen yeşil ürünlerin yeşil pazarlama mantığı ile çiftlikten sofraya ulaştırılması mutfaklardaki yeşil menüleri canlandırdı. Bütün bu endüstriyel yeşil çözümlerin sürdürülebilir kılınması için de yenilenebilir yeşil enerji tesislerinin hızla yaygınlaştırılması yeşil tartışmaların en can alıcı noktası.
Ancak bütün bu yeşil gayretlere rağmen yerkürenin yeterince yeşertilemediğinin küresel ölçekte yapılan yeşil toplantılarda açıkça ilan edilmesi inanın insana çok üzücü geliyor doğrusu. 20 Haziran’da Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapılan BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nda 20 yıl önce aynı mekanda alınan ve başarılamayan kararların üzerimize düşen gölgesi inanın insanı kara kara düşündürüyor. Rio 20 zirvesi sonuç bildirgesinde yeşil ekonomiye geçişle ilgili olarak ülkelere yol gösterecek gerçekçi ve uygulanabilir önerilerin yer alması beklenirken sera gazı salınımı, biyolojik çeşitlilik ve çölleşme ile mücadele konusunda Sam amca yüzünden sınıfta kaldığımızın ilanı bizi son derece karamsarlığa itiyor.
Benzer bir karamsarlık haberi de 2012 Londra Yaz Olimpiyatları için geliverdi. Çevre dostu olimpiyatlar için dokuz yıldır yapılan planlama çalışmalarının, dünyayı kirleten küresel şirketlerin sponsor listelerini işgal etmesi ile birlikte bir çırpıda suya düşmüş olduğunu tessürle öğrenmiş olduk. Olimpiyat organizatörlerinin bu telaşını anlamak için Meksika körfezinde BP Petrol Platformu’ndaki patlama neticesinde okyanusa akan 5 milyon varil petrol kazası ile tarihe geçen çevre felaketini hatırlamak yeterli. Üç laboratuar tarafından yapılan incelemede kullanılan çimento karışımının endüstriyel standartlara uygun olmadığı ortaya konmuş, buna karşılık felaketin baş aktörü Halliburton Enerji şirketi tarafından hazırlanan raporda testlerde yeterlilik alamayan çimento karışımlarıyla ilgili bir detaya rastlanmamıştı.
Bütün bunlardan bir çıkarım yapmaya çalışarak; ne gittikçe gelişen bilim ve teknolojinin, ne de ellerinde bulundurdukları bu gücü Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya Demokrasi ihraç etmek için kullanmaya çalışan küresel güçlerin, küresel sorunlara çözüm bulma gibi ne bir kabiliyetleri ne de niyetleri olmadığını söylemek mümkün. Hatta sade yaşam, tasarruf, tok gözlülük, aza kanaat ve paylaşım gibi mistik ve empatik duygulardan mahrum insanların üreteceği endüstriyel yeşil çözümlerin de çevre sorunlarının azaltılmasında tek başına yeterli olmadığını ve olmayacağını söylemek çok abartılı olmasa gerek.
Çözüm yolu ; gönül alemini her türlü kötü duygulardan temizleyecek ve yerine yüce ahlaki değerleri yerleştirecek, bencillik ve açgözlülük gibi nefsani duygulara, her türlü tüketim tuzaklarına ve sosyal yangınlara karşı bireye güçlü bir ruhsal direnç ve yeşil bir savunma hattı oluşturacak imkanlara yönelmek.
Eski Istanbul’ un hamam kitabelerinden birinde karakter temizliğinin önemini vurgulamak için şöyle yazılmıştır:
Tiynetin na-pak ise, hayr umma sen germabeden
Önce tathir-i kalb et, sonra tathir-i beden…
Yani kötü huylu, kirli karakterli bir kimse isen, hamamdan bir şey bekleme.
Temizlik istiyorsan evvela kalbini temizle, sonra da bedenini…
08.08.2012
Süleyman Yorulmaz