SU’da HES’aplaşma, ÇEVRE’de Çatışmaya Dönüşmesin

Kamuoyu; son günlerde üst üste ortaya atılan bir kısım anlamsız, şaşırtıcı ve suni gündem maddeleri ile meşgul ediliyor. Gündemde olan bir kısım çevre sorunları sanki bir hesaplaşma ortamına çekiliyor. İçindeki canavarı durduramayan birileri makineli tüfeğin tetiğine basmış çevreyi taramaya başladı gibi…

Suyun pazarlanması ve satılması şeklinde başlayan, HES’lerle zirveye taşınan tartışmalar; eğlence özgürlügü, hayvan hakları ve ezan rahatsızlığı dillendirilerek çatışma ortamına dönüştürülmek isteniyor.

Tartışmaların odağında bulunan su; insan, hayvan ve bitkiler için olduğu gibi, tarım, enerji, tekstil gibi pek çok sektör için yaşamsal öneme sahip bir madde.

Yeryüzünün %70’i suyla kaplı olmasına karşı içilebilir tatlı su kaynakları %1 ile sınırlı kalmaktadır. Geri kalan kısmın %97’si denizler, %2’si buzullar halinde bulunmaktadır. Dolayısıyla içme suları çok kıymetli.

Yeryüzündeki tatlı ve tuzlu su döngüsü ile bu döngüye bağlı olarak çalışan ekosistemler, bütün canlılar için hiç durmadan çalışan yaşam destek sistemleri olarak hayati öneme sahip.

Bunun yanında israf ve kolaycılığa dayalı çağdaş yaşam tarzının enerjideki bağımlılığı had safhaya çıkardığı, refah seviyesi arttıkça enerji tüketiminin de artmakta olduğu herkesçe kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Hangimizin enerjiden yoksun bir gün geçirmeye tahammülü var?

Yine temel insan ihtiyaçları sıralamasında çevrenin; gıda, emniyet ve sağlık ihtiyacından sonra dördüncü sırada yer aldığı; insanın önce temiz hava, temiz su ve temiz gıda bulmak zorunda olduğu bilinmektedir.

Yani insan önce bahçesini sulayıp karnını doyuracak, gündüz rahat gezecek, gece rahat uyuyacak, hastalandığında tedavi görecek imkanları bulacak. Eğlence ve hobi ihtiyacı bundan sonra doğacak.

Sonuç olarak; su havzalarında kurulu ekosistemlerin, çağdaş gereksinimleri karşılamak üzere kurulan çağdaş üretim sistemlerine feda edilmesinin mümkün olmadığı gibi, enerji ihtiyacını kısmen de olsa karşılamak üzere kurulan Hidroelektrik Santrallerinin bir avuç protestocuya feda edilmesi de mümkün gözükmemektedir.

Sosyal, ekonomik ve stratejik anlamda ortada ciddi bir enerji ihtiyacı olduğu gibi; sosyal, siyasi ve ticari  anlamda toplumda aşılması gereken ciddi bir güven sorunu olduğu gözlenmektedir. Çevre; zeki fakat tembel öğrenci rolünde sınıfta bırakılmak istenmekte, çevreci kuruluşlara sürekli güven oyu kaybettirilmektedirler.

Çözüm sürecinin başlatılması, bazı şikayetlerin ciddiye alınması için Bakanlıklar önünde protestoya gerek olmadığı gibi, bazı şikayetlerin dikkate alınması için de cezayi müeyyide uygulanması beklenmemelidir.

Ne demek istiyoruz ?

Hidroelektrik Santralleri (HES) yapımından doğan mağduriyetlerin ciddiye alınması için, mahallinde başlayan protesto hareketleri gereksiz yere Çevre Bakanlığı önüne kadar taşınmış olmamalıydı.

Boğazdaki eğlence yerlerinden gece yarısından sonra çevreye yayılan ses kirliliği, eğlence özgürlüğünü engelleme faaliyeti olarak lanse edilmemeli; işletmeci kuruluşlar şehirde yaşayan insan ve hayvan topluluklarının  dinlenme özgürlüğünü gözeterek, ses perdesi germek suretiyle ürettikleri çözümleri ceza almadan önce üretmeyi başarabilmeliydi.

Pitbull denen sevimli (!), bir o kadar da sorunlu köpeklerin bunca vukuatlarına rağmen, hayvan hakları adına ısrarla sokakta gezdirilmek istenmemesi gerekirdi.

Ezan sesi gibi inanca, ibadete ve ahlaka çağrı yapan 1430 yıllık bir gelenek, Boğazdaki gazinoların sesleriyle kıyaslanmamalıydı.

Bu çok yönlü tahlilden sonra, uygulanabilir ve gerçekçi çözüm önerileri sunmaya çalışalım:

Akarsu havzaları üzerinde mevcut ekosistemleri değil bozan, yok edecek kadar ileri giden yanlış uygulamalar derhal gözden geçirilmelidir.

Sn. Çevre Bakanımız akarsu havzaları boyunca devam eden suya bağlı yaşam alanlarını koruyacak tedbirleri derhal hayata geçirmelidir.

Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) hesapları HES’ler için tek tek değil havza bütünü göz önüne alınarak yapılmalıdır.

Her türlü reklam araçları vasıtasıyla körüklenen ihtiyaç fazlası tüketim kültürü terk edilerek, tasarruf ve sade yaşamı özendiren çevre ahlakına dayalı yaşam tarzı özendirilmelidir.

STK’lar, halk nazarında inandırıcılığını yitirmiş çığırtkan protesto modelini terk ederek, ilmi ve objektif kriterlere uygun olarak üretecekleri çözüm önerilerini çevre ahlakına uygun usüllerle ilan etmelidir.

HES’lerden olumsuz etkilenen çevre insanı, konuyu politik malzeme olarak kullanmayacak sosyal ve siyasi kanaat önderlerinin desteğini de alarak, sorunlarını ilgililere gerçekçi bir biçimde yansıtmalıdır.

Hiçbir konudaki çevre kirliliği, maksadını aşarak kullanılabilecek kişisel hak ve özgürlüklere feda edilmemelidir.

Temmuz ayı başında İstanbul’da yapılan; zaman zaman kazalara yol açan ve büyük çevresel risk oluşturan tankerle petrol taşımacılığının masaya yatırıldığı; Çevre Bakanı, Enerji Bakanı, petrol taşıyan 20’ye yakın şirketin üst düzey temsilcilerinin katıldığı toplantı su’daki kavgaya güzel bir örnek olmaz mı, ne dersiniz?

Doğal çevremizde sağduyulu seslerin artması dileğiyle…

Süleyman Yorulmaz
06.07.2010
ÇEKÜD