Yılların mühendislik birikimiyle, çalışmasıyla yapılan akıllı binalar mı (intelligent building) yoksa hiçbir emek harcanmadan kendi kendine büyüyen, binlerce yaprağa sahip, binlerce meyve veren ağaçlar mı daha akıllı ve daha çevreci?
Gelin birlikte düşünelim, tefekkür penceresini biraz aralayalım, akıllı binalara ve ağaçlara sakince ve derince bakalım…
Binlerce insana ev ve/veya işyeri olarak konforlu bir yaşam sağlayan akıllı binaların, planlama projeksiyonunda ciddi mühendislik çalışmaları vardır. Profesyonel yöneticileri, elektrik, su ve iklimlendirme sistemlerinin sorunsuz ve aksamadan çalışmasını sağlayan devasa teknik merkezleri, , hidrofor, pompa, elektronik ve elektromekanik sistemleri mevcuttur. Her bir noktaya ulaşan tesisat sistemleri ve elektronik yazılımlara sahiptirler.
Bu sistemleri besleyen ve yöneten tonlarca enerji ve yakıt giderleri ile birlikte yüzlerce çalışanı, mühendisi, yardımcısı, yöneticisi vardır. Harcanan bu giderlere karışlık hizmet verebilmeleri için enerjiye, dıştan yardıma ihtiyaçları olan akıllı binalar, sundukları hizmet karşılığında ürettikleri elektomanyetik dalgalar ile çevreyi kirletiyor, katı, sıvı, gaz atık vb. kirleticiler üretiyorlar.
Yapılan araştırmalara göre akıllı binalarda dikey yükseklik arttıkça bu katlarda yaşayan insanlarda gerilim ve stres artıyor. Bio-plazmik enerji, diğer şekliyle manyetik enerji yani yaşam enerjisi yeryüzünden, derinlerden, topraktan alınıyor. İnsan topraktan uzaklaştıkça bu enerjiden mahrum kalıyor/daha az istifade edebiliyor. Yine Amerika’da yapılan bir araştırmada; akıllı binalarda yaşayan insanların daha çok viziteye çıktığı, hatta katlar yükseldikçe kavga edenlerin sayılarının arttığı tespit edilmiş.
Ayrıca, akıllı binalara ulaşmak, üretmek için büyük miktarlarda akıl ve alın teri dökmek, iyice yatırımlar yapmak gerekiyor değil mi?
Akıllı binaların evrenin, şehrin güzelliğine, estetiğine, doğaya, insana kattıkları pek çok zaman tartışılır. Ağaçlar doğayla bütünleşin bir görsel, fiziksel zenginlik katarken pek çok akıllı binanın bu güzelliği bozduğu konusu dillendirilmektedir. Umarım zaman içerisinde çevreye, doğaya, insan yaratılışına daha uyumlu akıllı binalar tasarlanır.
Akıllı binalar ağaçlar gibi mevsimlere göre değişen kâinat koşullarına göre çok fazla fiziksel değişiklik gösteremezler. Otomasyon sistemleri ile dış hava koşullarına göre sadece işletim sistemlerini değiştirirler. Evrendeki değişimlere bağlı olarak fiziksel uyum şeklinde imkânları çok kısıtlıdır.
Gelin bir de ağaca bakalım…
Ağaçların öyle muhteşem bir dağıtım sistemleri var ki, ihtiyacı olan su ve besini köklerden gövdeye, oradan bütün dallarına, binlerce meyvesine ve milyonlarca yapraklarının hiçbirini ihmal etmeden, hepsinin ihtiyacını karşılayacak kadar, ne çok, ne az, adilane bir şekilde dağıtıyor.
Hiçbirini ihmal etmiyorlar. Hepsinin ihtiyacını karşılıyorlar, adil davranıyorlar. Bildiğimiz hidrofor, pompa, boru sistemi hiç biri yok. Topraktan emilen su, mineraller bir mucizevi bir şekilde gövdeden dallara, en uçtaki meyvelere ve her bir yaprağa ulaştırılıyor. Yer çekimine karşı, dışarıdan hiçbir enerji almadan, hiç yakıt harcamadan, herhangi bir pompalama sistemi olmadan bu mucize ağaç nasıl oluyor da yukarılara, metrelerce yüksekliğe su ve besin gönderebiliyor. Normalde su aşağıdan yukarıya hareket edemez, hep aşağıya akar. Ama ağaçta mucizevi olarak aşağıdan yukarıya hareket var. Pek çok ağaç üzerinde binlerce yaprağı, meyveyi tanıyor, her birisini kolluyor, ihtiyacını gideriyor. Dalındaki herhangi bir elmaya ayrıcalık yapıp onu karpuz kadar beslemiyor, sadece yeteri ve gereği kadar.
Gelin ağaçların yaşama kattıklarına bir göz atalım..
Her bir ağaç, sayısız tür canlı için yaşam kaynağı, hem su, hem besin, hem oksijen kaynağı, hem barınak ve aynı zamanda doğal temizleyici…
Herbir ağaç aynı zamanda su kaynağı. Tek tek ağaç yapraklarındaki nemlerin damlamasıyla su kaynakları birikiyor. Damlaya damlaya göl olur atasözünün anlamı sadece para biriktirmek anlamına gelmez yani, gerçekten ırmaklar, göller damlaya damlaya oluşuyor. Biz tabi bunların nasıl oluştuğunu bilmediğimiz için farkedemiyoruz. Şimdi o yeşil alanı bir gölgeliğin ötesinde gerçekten suların biriktiği bir su havzası olarak düşünürsek oraları ortadan kaldırdığımızda bizim ihtiyacımız olan suları da ortadan kaldırıyoruz aslında.
Tek bir elma ağacı ufacık bir toprak alana dikilebilir ve yılda 300kg. meyve verir. Ağaçlar, insanlar dışında kuşlar ve hayvanlar içinde gıda deposudur.
Şehir ortamlarında, özellikle meşe ve çınar ağaçları, öncelikle kuş, arı ve karıncalar için mükemmel yuvalar olarak iş görürler, Yapraklı ağaçlardan oluşan bir bölgede 50 kuş türü yaşar.
25 metre boyundaki bir kayın ağacı saatte 1,5 kg. oksijen üretir. 100 yaşındaki bir kayın saatte 40 kişinin çıkardığı karbondioksiti yok eder. 4 000 metrekarelik ağaçlık alan, bir yılda 18 kişiye yetecek kadar oksijen üretir.
Suyun az bulunduğu alanlarda, ağaç gölgeleri buharlaşmayı yavaşlatır. Daha yeni ekilmiş bir ağaç bile haftada en fazla 55 litre suya ihtiyaç duyar ve bu suyu yer altı suyu olarak doğaya geri bırakır.
Tepe ve dere kıyılarındaki ağaçlar toprağın yüzey akışını azaltır ve toprağı bir arada tutar. 100 yaşındaki bir kayın yılda 30 000 litre su çeker ve erozyonu önler.
İklim değişikliğinin en önemli sebebi, yok edilen yağmur ormanları ve fosil yakıt kullanımı sonucunda ortaya çıkın aşırı miktardaki sera gazıdır. Yeryüzüne güneşten gelen ısı toprak tarafından yansıtıldıktan sonra bu gaz kütlelerinin içerisinde sıkışarak atmosferdeki ısının kalıcı olarak artmasına sebep olur. En çok bilinen sera gazı ise karbondioksittir (CO2). Ağaçlar, karbondioksiti alıp, içerisindeki karbonu emdikten sonra kalan oksijeni atmosfere bırakırlar. 1 000 metrekarelik ağaçlık alanın emdiği karbon miktarı, arabanızı 10 000 km. kullandığınızda yaydığınız karbondioksit miktarına eşittir.
Ağaçlar atmosferdeki kötü koku ile amonyak, nitrojen dioksit, sülfür dioksit ve ozon gibi havayı kirleten gazları emer, kabuk ve yaprakları yoluyla havadaki partikülleri filtrelerler.
Ormanlar yazın ısıyı 5-8 derece düşürür, kışın 1-3 derece yükseltir. Nemi sabit tutar. 1 hektar ladin ormanı 32 ton, 1 hektar kayın ormanı 68 ton, 1 hektar çam ormanı ise 40 ton toz emer. Ormanlar, ağaçsız bir alandan 8 kat fazla humus üretir.
Ağaç kökleri toprağın metrelerce altına uzanır ve toprağı bir arada tutar. Yerleşim yerlerine yakın dikilen ağaçlar toprağı tutarak depremin oluşturacağı hasarı azaltır. Bunların her biri bize ağaçların muhteşem tasarımını göstermektedir.
Ağaçlar bunları niçin yapıyorlar?
Ağaçlar bütün bunları yaparken meyvelerini, dallarını, hayatlarını, gölgelerini paylaşırken hiçbir karşılık beklemiyorlar, hep veriyorlar. Renk, dil, din, insan, hayvan türü ayırımı yapmıyorlar, herkesi kucaklıyorlar. Özü, mayası olan su gibi herkese nötr davranıyorlar, eşit mesafe koyuyorlar. Meyvelerini paylaşırken hiç hesap sormuyorlar, bir bedel istemiyorlar. Kendisini mekan olarak seçen hiçbir canlıya kimlik, pasaport sormuyorlar.
Bu kadar verici olan ağaç, meyvesiyle, yaprağıyla, yeşilliğiyle, gölgesiyle cana can katıyor.
Dinlenmek isteyen her türlü canlıya gölgesinde huzur sunuyor, onların barınağı, gölgeliği ve dinlenme alanı oluyor. Kendisi keman, kardeş rüzgar yay olup dallarının salınımı, yapraklarının hışırtısı ile muhteşem senfoni sunuyor. Ağaçlar, yapraklarıyla rüzgârla birlikte dillendirdikleri sesleriyle melodi oluyor, huzur dağıtıyor canlılara. Yapraklarının yeşillikleriyle, görsel zenginliği ve bütünlüğüyle tazeliyor gönülleri, huzur veriyor gözlere, gönüllere…Keyif veriyor yaşam alanlarına ve dünyaya.
Ya Akıllı binalarımız? Kimler girebiliyor bu binalara?
Onlardan istifade etmek için nasıl bir bedel ödemeliyiz acaba?
Ağaçlar insanları, canlıları çok seviyor, onlara hizmet ediyor. Belki de programlarına, DNA’larına böyle bir sevgi koyulmuş desek daha doğru olacak. Karbondioksit’i alıyor, canlıların ihtiyacı olan oksijeni veriyor. Hatta meyveleri olgunlaştığında, büyüdüğünde dallarını aşağıya doğru sarktırıyor ki insanlar daha kolay ulaşabilsin.
Ağaçlar kışın uykuya yatar, elbiselerini değiştirir, yazın ise tekrar yeşil elbiselerini giyerler. Kainattaki değişikliklere, mevsimlere uyum sağlarlar.
Meyvesiyle, yaprağıyla, gölgesiyle, oksijeniyle hep veriyor, canlılara yardımcı oluyor. Yetmedi gövdesiyle kağıt oluyor, kibrit oluyor, sunta oluyor. Daha neler neler…Hatta yaşlandığında, kesildiğinde de yine yakacak olarak işe yarıyor, hiiiiç boşa gitmiyor. Sonbaharda dökülen yaprakları mükemmel bir gübreye dönüşüyor. Yani dirisi de, ölüsü de işe yarıyor, evrenin hayrına çalışıyor, hiçbir zaman atık oluşturmuyor.
Tüm bunları yaparken dışarıdan yardım almıyor, yakıt kullanmıyor, enerji harcamıyor, katı, gaz vb. atık üretmiyor. Enerji gideri yok. Bilakis temizliyorlar, olumlu katkıları oluyor.
Ağaçlara sahip olmak için çok büyük yatırım gerekmiyor. Bir tohum yeterli. Tohum içinde gizli olan program ile önce köklerini toprağa salıyor, toprakla, suyla, güneş ile buluşuyor, kocaman fidan oluyor, büyüyor dal salıyor, kocaman bir ağaç oluyor, yaprakları, meyveleri oluyor.
Aslında ağaçta sanki asıl özü, mayası olan su’dan gelen pek çok özelliği görüyoruz. Su’daki mükemmel tasarımcı farkı aynen ağaçta da görülüyor değil mi? Ağaç aynen su gibi kainatın pek çok karesiyle, unsuruyla bütünleşip, iletişime geçip onlarla alışveriş, yardımlaşma içerisinde.
Bize bu kadar şefkat gösteren ağaçların, doğanın da ilgi ve şefkat görmeye hakkı yok mu sizce?
Aynı şekilde özü su olan, suyun ete, kemiğe bürünmüş şekli insanoğlu olarak biz ağaçtan esin alabilir miyiz acaba? Biz de onun gibi ayırım yapmaksızın tüm canlılara Hz. Mevlana gibi kucağımızı açabilir miyiz? Yunus Emre gibi herkese hoşgörüyle, sevgiyle, muhabbetle,kardeşçe yaklaşabilir miyiz acaba?
Tüm işaretler bize bu olayların arkasında bizi seven, bizi bilen yaratıcımız Cenab-ı Allah’ı (cc) gösteriyor değil mi? Ağaçların bunları kendi başına düşünmesi, bizi, kuşları, toprak içinde suyu, mineralleri tanıması mümkün müdür?
Üzerinde durulduğunda bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Aslında ağaçlarda, akıllı binalarda gerçekten önemli görevler yapıyorlar, insana hizmet ediyorlar. Her ikisi de gücünü temellerinden, köklerinden alıyorlar, besleniyorlar. Her ikisi de insanlara, canlılara büyük hizmetlerde bulunuyorlar. Her ikisi de canlılara evdir, ocaktır, birleştiren, bütünleyen unsurlardır. Ağaçlar hayvanların yuvalarını yaparak nesillerini devam ettirdikleri en önemli mekânlardır. Onları çıkardığınızda geride fazla bir şey kalmıyor asında hayatta.
Gelin bizi bu kadar seven, şefkatli ve maharetli, mütevazı, üstün tasarım ürünü olan ağaçlara dost, kardeş elimizi uzatalım. Düşünelim, aslında onlarda bizim gibi su’dan yaratıldı. Özümüz, mayamız ağaçlarla aynı. Yani bir ölçüde onlar bizim su kardeşlerimiz. Ağacı, doğayı yeniden anlayalım, anlamlandıralım. Sarılalım onlara, enerji alalım, sevgi verelim onlara, dost olalım onlarla….
Mahallemizde, çevremizde, köyümüzde susuz kalmış, hastalanmış, bakıma muhtaç bir ağacı evlatlık edinelim. Kırılmış dalını kaldıralım, yarasına toprağı sürerek ilaç olalım. Onun bakımını üstlenelim, canlandıralım, hayata tutunmasına ve gerçek performansına ulaşmasına yardımcı olalım.
Yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini, tohumlarını çöpe atmayarak bir şekilde toprakla buluşturalım. Unutmayalım ki, her bir çekirdek, her bir tohum bir ağaç taşıyor içinde. Böyle yaparsak umulur ki, bir suyun gövdeye, yaprağa, meyveye bürünmüş şekli olan ağaçlar ve doğa kendilerine uzatılan bu kardeş elini boş çevirmeyecek, bize en güzeliyle hizmet edecektir. Ayrıca bu halimizle kâinatın olumlu enerjisine vereceğimiz katkı sonucunda inanıyorum ki ihtiyaç hissettiğimizde, aciz kaldığımızda birileri de bizim elimizden tutacaktır…
Gelelim en başta sorduğumuz soruya. Burada konuşulanları ve genişletilebilecek daha pek çok konuyu göz önüne aldığımızda sizce akıllı binalar mı, ağaçlar mı daha akıllı ve daha?
Hangisinde daha mükemmel bir mühendislik tasarımı var ve hangisinin otomasyon sistemi daha iyi işliyor acaba sizce? Sağlıcakla, muhabbetle ve doğayla kalınız…
Recep Ali Topçu
Comments are closed.
One comment
s a çok güzel bir yazı olmuş.Allah razı olsun.