Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Türkiye genelindeki camilerin silüeti ve iç yapısına yönelik yeni bir konsept oluşturacaklarını belirtti.
Bakan Özhaseki, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’na katılarak, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.
Bakan Özhaseki, “Tarihi dokusuna sahip çıkan kimlikli kentler oluşturma doğrultusunda ne gibi çalışmalar planlanıyor? Doğayla dost, atıklarını dönüştüren ‘ekolojik köyler’ oluşturma projesine yönelik çalışmalar ne aşamada, bunun gibi yeni projeleriniz olacak mı?’ yönündeki soru üzerine, Türkiye’de “sağlıksız” ve “kimliksiz” kentlerin bulunduğunu belirtti. Sağlıksız yapılar ile depreme dayanıksız yapıları kast ettiğini aktaran Özhaseki, “Ciddi bir deprem riski karşısında birçok şehirdeki, evlerimiz, konutlarımız, iş yerlerimiz yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. 1999’dan önce yapılmış, ruhsatını almış yapılarımızın büyük bir çoğunluğunun tehlike içerisinde olduğunu söyleyebiliriz.” dedi.
Özhaseki, “kimliksiz kentler” sorunuyla ilgili, “Silüet, bizi ve bizim değerlerimizi temsil etmiyor. Şehirler aslında içinde yaşayan insanların kimliklerini, yaşam biçimlerini, sosyal münasebetlerini, ilişkilerini, inanışlarını ele veren yerlerdir. Bizim Anadolu kentleri veya büyükşehirlerimize baktığımız zaman yıllardır medeniyetler kurmuş, Türk insanının kendine has değerlerini yaşayış biçimlerini, örfünü, adetini yansıtan bir kimlikli kent ne yazık ki göremiyoruz.” ifadelerini kullandı.
– “Şehir silüeti” çalışması başladı
Bunu müthiş bir sıkıntı olarak gördüğünü ve bakanlıkta bu konuyla ilgili yeni bir çalışmaya başlandığını aktaran Özhaseki, “Bizim kimliğimizi yansıtan mimari silüetlerin nasıl olacağı, bir şehir silüetinin nasıl olacağı, içindeki yaşam biçimlerinin nasıl olacağıyla ilgili de çalışmalar yapıyoruz.” diye konuştu.
Bakan Özhaseki, bu noktadan sonra şehirleri yıkıp geriye gitmenin mümkün olmadığına işaret ederek, “Bundan sonrası ile ilgili gelişmelerde çok rahat ‘uydu kentler’ vasıtasıyla kimlikli kentler oluşturabiliriz. İki sağlıklı kentler oluşturabiliriz. Üçüncü olarak da bunu çok değişik isimlerle veriyoruz ama ‘akıllı kentler’ diyebiliriz, ‘yeşil kentler’ diyebiliriz, ‘ekokentler’ de diyebilirsiniz. Bunlar da oluşacak.
Yani yağan suyu bile alıp dışarıya heder etmeyen, enerjisini kendi üreten, kendi içerisinde dışarıyı çok kirletmeyen, atıklarını değerlendirebilen, tabiatla iç içe doğal bir yaşam biçimini de önceleyen bir kent modeli ortaya çıkarabiliriz. Şu anda onun üzerinde çalışıyoruz zaten değişik örnekler var.”
Bakan Özhaseki, bu çalışma bittiğinde kooperatiflere, uydu kent kurmak veya büyük arazilerde binlerce konut yapmak isteyenlere “Bizim mimari silüetimiz bu, akıllı kentten kastımız bu. Sizi enerji tasarrufuna götürecek kentler şu.” denilerek projelerin götürüleceğini ifade etti.
– “Gecekondu camilerin olmaması lazım”
Bu uygulamayı sadece “akıllı kentler” konseptinde yapmadıklarını belirten Özhaseki, Diyanet İşleri Başkanlığı ile de camiler konusunda özel bir çalışma yürüttüklerini açıkladı.
Cami yaptırmanın saygıdeğer bir düşünce olduğunu ifade eden Bakan Özhaseki, “Bir ibadethane yapma gayreti saygıdeğer ama lütfen bunu da bir proje dahilinde yapsınlar.” şeklinde konuştu.
Camilerin insanların en özel anlarını paylaştığı, duygusallığın en üst düzeyde olduğu alanlar olduğunu dile getiren Özhaseki, bu mekanların nezih, iç huzuru ile oturulabilecek, silüeti güzel mekanlar olması gerektiğini dile getirdi. Özhaseki, “Gecekondu camilerinin olmaması lazım. Gecekondu camilerin afedersiniz tuvaletlerinde mafyavari adamların oturup da sağdan soldan racon kesmemesi lazım. Bu şehir içinde, şehir dışında. Bu konsepti de çalışıyoruz.” bilgisini paylaştı.
Özhaseki, belediye başkanlığı döneminde ödüllü bir cami proje yarışması düzenlediklerini benzer şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bu konuda çalışmaları olduğunu aktararak, camilerin silüeti, iç yapısının fonksiyonu, bunların kullanımı ve işletmesi konusunda bir konsept oluşturacaklarını kaydetti.
Camilerin temizlik, bakım gibi işletme işlerinin imama yüklenmemesi gerektiğini aktaran Özhaseki, camilerin binlerce insanın gelip gittiği ciddi mekanlar olduğunu vurguladı. Özhaseki, şehirlerde kreşlerden başlayarak okullara, hastanelere ve sosyal tesislere kadar her türlü alanda yeni bir konsept ortaya koymaya çalıştıklarını ifade etti.
– “Serbest bırakmayacağız”
Özhaseki, İstanbul’da deprem riskine karşı binaların güçlendirilmesi ve kentsel dönüşüm çalışmalarının nasıl ilerlediğine yönelik soruya karışılık da kentsel dönüşümün üzerine çok hızlı eğilinilmesi gereken konuların başında geldiğini, hükümetin 5 yıl önce bir kanun çıkararak dönüşüm yapmak isteyen belediyelere yönelik birçok teşvik sağladığını aktardı.
Belediyelerin ilk anda dönüşüm işine büyük bir hevesle girdiğini ama sonrasında gerek hukuki boşluklar gerekse “rant” beklentisi nedeniyle mevzuatlardaki sıkıntıların idare mahkemelerine, Danıştay’a intikal ettiğini ve iptaller yaşandığını anlatan Özhaseki, bu iptal kararları nedeniyle birçok alanın kilitlenip kaldığını söyledi. Özhaseki, buna örnek olarak belediyelerin kentsel dönüşüm yapmak istediği bir alanda vatandaşların büyük bölümüyle anlaştığını ama içlerinden birkaç kişinin çıkıp “Benim burada 7 metrekare hakkım var. Bir dükkan, bir daire istiyorum. Benim imzama kaldınız, ben çıkmam buradan.” diyerek süreci tıkadığını anlattı.
Bakan Özhaseki, “Bütün buralarda kamu yetkimi kullanacağıma söz verdim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı daha önce işin planlama tarafında olmuş, bürokrasi tarafında olmuş. Şimdi böyle serbest bırakmayacağız. Tek tek mevzi mevzi girip çözeceğiz. İstanbul’un birçok ilçesine gittim, sorunları yerinde tespit ettim ve neler yapılabileceği hususunu anlattım.” diye konuştu.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da Fikirtepe kentsel dönüşüm alanlarında incelemelerde bulunduğunu ve aktardığı sorunların burada yaşandığını hatırlatan Özhaseki, şöyle konuştu:
“Orada kamu olarak giriyoruz. Gerekirse müteahhitler arasında bölüşümler yaptıracağız. Vatandaş tarafında birkaç kişi eğer işi tıkıyorsa, yüzlerce insanın işine mani olmuşsa, acele kamulaştırmalar yapıp, kamulaştırıp, hakkını verip alacağız. Gerekirse müteahhidin pili bitmişse orada iş yürümüyorsa, gidip kamu eliyle orada işi yapacağız. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak bizim de kendimize has güçlerimiz var, onları da yapacağız. Eğer işi çözmek için kanun gerekiyorsa, ben orada söz de verdim, iki maddelik kanun getirip işi çözeceğiz.”
– “Terör örgütünün uzantısı avukatlar vatandaştan vekalet alıyor”
Terör bölgelerine yönelik torba yasa içerisinde buna benzer bir düzenlemenin Meclis’ten geçtiğini aktaran Özhaseki, hali hazırda çatışma yaşanan bir alanda işe başlayabilmek, örneğin 100 evi yapabilmek için vatandaşların tamamından vekalet alınması gerektiğine, geniş alanlarda ise binlerce kişinin vekaletini almak gerektiğine işaret etti.
Mehmet Özhaseki, terör örgütüne yakın bazı avukatların buradaki çalışmaları tıkamak üzere hareket ettiğini belirterek, “Terör örgütünün uzantısı olan bazı avukatlar gidip vatandaşlardan vekalet de alıyorlar. Vekalet alıp daha sonra işi tıkama cihetini tercih ediyorlar. Hiçbir iyi niyet yok.” ifadelerini kullandı.
-“Anlaşmalara ‘ama’ demeden taraf olmaya devam edeceğiz”
Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki, Paris Anlaşması doğrultusunda Türkiye’nin başta sera gazı salınımının azaltılması olmak üzere, belirlenen hedeflere ulaşmaya yönelik çalışmalarının ne aşamada olduğuna yönelik soruya karşılık ise “Türkiye bu konuda üzerine düşen yükümlülükleri hakkıyla, keyifle yerine getiriyor. Çok kolay şeyler değil bu yükümlülükler ama söz veriyoruz, çevreyi koruma adına da özellikle AK Parti hükümetleri kararlı bir şekilde bu işin üzerine gidiyorlar.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni 2004’te imzaladığını ve bu süreçten itibaren de Kyoto Protokolü gibi bütün gelişmelerde de taraf olduğunu hatırlatan Özhaseki, 2020 yılında yürürlüğe girecek olan Paris Anlaşması’nın da birçok büyük ülkenin daha fazla kirliliğe neden olmasına karşın Türkiye tarafından imzalandığına dikkati çekti.
Özhaseki, Türkiye’nin söz konusu anlaşmalara, kendi kalkınmasını sağlamak zorunda olan, her yıl yüzde 6 oranında enerji açığı bulunan ve bunu da karşılamak zorunda olan bir ülke olarak, kalkınmasını çevreyi de tahrip etmeyecek bir şekilde disipline etme anlayışla taraf olduğunu belirtti.
Paris Anlaşması kapsamında Türkiye’nin 2030’dan itibaren çok daha katı kurallarla kendisini kayıt altına almayı ve sera gazı salınımının düşürülmesinin taahhüt edildiğini anlatan Özhaseki, bu konuda Türkiye’nin üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirdiğini sözlerine ekledi.
Bu haber kamu yararına paylaşılmıştır.