Sevgili Doğa sever dostlar,
Doğum ne kadar müthiş bir hadise değil mi?
“Güneş’in doğması”, “Ay’ın doğması” tabirleri de aslında bu olağanüstü hadiseye olan dikkati çekmek değil mi? Aslında biz insanlar doğumu kanıksamış da olsak, sanki normal bir hadise gibi algılasak da, çocuklarının doğumlarını bekleyenler olağanüstü heyecan yaşarlar. Doğacak her canlı yeni bir soluk, yeni bir heyecan, yeni bir nesil diye. Bilinir ki her canlı bir merkezdir aynı zamanda. O canlıdan onlar, binler, milyonlar doğacaktır belki de. Aslında o bir tek canlı değildir öze bakılırsa. Bir ağaç, belki de bir ormanın tohumunu taşıdığından çok önemlidir ve bu ehemmiyet yüzünden “Yaş kesen baş keser” denmiştir atalarımız tarafından.
Bir topal koyundan sürüler olur, bir topal sinek nelere kadirdir bilirsiniz. Küçücük bir arı hem mucizevî bir gıdanın kaynağı, hem de doğayı dölleyen bir araç. “Kelile ve Dimne”de değil midir aslan ve fare hikâyesinde aslanı tutsak kaldığı ağdan kurtaran? Bir gün ömrü olan kelebek nedir ki diye küçümseyecek olsak, hiçbir canlının boşuna yaratılmadığını, sayısız muhteşem örnekleri görünce daha iyi anlarız. Ama nihayetinde hepsinin insana hizmet için var olduğu sonucuna varırız. İnsanız beşer, şaşarız, ama yine de diğer mahlûkatın efendisiyiz. Efendiliğini efendice bilirse… Efendiler Efendisini kabul edince…
İşte anlayışlarımızın kaynağında yer alan “Kıyamet anında elinde bir fidan da olsa dikilmesi” ni tavsiye eden, onlara, yüzlere, binlere, milyonlara, milyarlara,.. Yeni bir hayatın doğmasına elçilik eden değil midir? O değil midir, kutsal mekanlarda kutsal zaman dilimlerinde “Yaprak dahi, yeşil ot dahi koparılmasını” yasaklayan, bizlere “gerçek çevreciliği” gösteren, öğreten. O değil midir “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyerek yardımlaşmayı özendiren, insanı ayırmaksızın yaşamın kutsallığını ve gerçek hümanistliği öğreten. O değil midir “Ekmek toprağa düştüğünde temizleyip yiyiniz” diyerek nimetin kıymetini öğreten, “Sofradan midenin üçte birini su, üçte birini yemek, üçte birini boş olduğu halde kalkmamızı, tabakta kalan son yiyecekleri yemenin çok sevap ve faydalı” olduğunu söyleyerek “Sofrada Sıfır Artığın” nasıl olması gerektiğini öğreten. O’dur “Veren elin alan elden üstün olduğunu” söyleyerek paylaşımcı olmamızı, cömert ve verici olmamızı isteyen.
Doğaya, mahlûkata, yaratılmışa Yaratan’dan ötürü muhabbet duymayı öğreten, O, bilginin, irfanın, ihsanın, hikmetin yegâne bütünleştiği tek örnek insan. O, binlerce senedir izlenen, takip edilen, önderler Önder’i, sevgililer Sevgilisi’ dir. O, izlenilmeye Değer’dir. Değerli olan istenir, izlenir. Gül kokulu izinde olanlara, olmaya çalışanlara, muhabbet duyanlara selam olsun. İzinde olabilmek, izinde kalabilmek, izinde kalmaya çabalamak ne güzel.
O’nu izlemeye devam edin…
16.04.2013
Prof. Dr. Ahmet ALP
ÇEKÜD Sakarya Temsilcisi