İnanılır gibi değil ama…

Eski Sağlık Bakanlarından Bülent Akarcalı TBMM Kanser Araştırması Komisyonu’nda yaptığı sunumda, sigaranın en çok içildiği yerlerin başında tıp fakülteleri geldiğini, geleceğin annelerinin vücutlarında biriktirdiği zehri çocuklarına aktardıklarını anlatmış. “İnanılır gibi değil. Bu, hipokrat yeminine de uymuyor. Yarın diplomasını alacak kişi davranışlarının örnek alınacağını bilmeli.”  diye konuşmuş.

Gerçekten de inanılması zor ama manzara bu!  Mühendisler, mimarlar, şehir plancıları, muhasebeciler, sanatçılar… Bir çoğu için olmazsa olmaz alışkanlıkların başında geliyor tütün kullanımı. Neden yasaklanmıştı? Kamu sağlığına ve çevreye olan zararlı etkileri anlaşıldığından, Anayasanın ve Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesinin gereği olduğundan.

Sıkı durun! Şimdi inanılması güç ikinci bir haber geliyor: Danıştay, kahvehanelerde sigara içilmemesi yasağını Anayasa’ya aykırı bularak, bu konuda yasak getiren yasa hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuş. Gerekçe: Kahvehane işleticilerinin çalışma özgürlüklerinin sınırlandırılması.

Düne kadar binmeye mecbur olduğumuz toplu taşıma araçlarında, girmeye mecbur kaldığımız kahvehanelerde, pastahanelerde, yemekhanelerde, abdesthanelerde, hatta hastahanelerde zehir soluyorken insan hak ve özgürlükleri düşünülmemişti.

Yaşlı insanların, astımı olan hastaların, büluğ çağına bile girmemiş bebeklerin  dumanaltında geçirmeye mecbur bırakıldıkları dakikalar, belki saatlerce işkence görmeye bedel oluyordu onlar için.  İzmir Kahveciler Odası’nın sigara yasağının kaldırılması konusundaki başvurusu da , Danıştay 10. Dairesi’nin konuyu Anayasa Mahkemesine göndermesi de inanılır gibi değil!

Kahvehanenin kültürümüzdeki asıl işlevi kıraathene, yani okuma salonu değil midir ? Hadi okumaktan vazgeçtik diyelim; iki dostun dertleşmek, iki arkadaşın buluşmak, iki yaşlının dinlenmek, iki iş adamının görüşmek için kullanması gereken sosyal buluşma ortamlarının özgürlük adına zehirletilmesi çağdışı bir uygulama değil midir?

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler. Kahvenin ve yüz yıllık geçmişi olduğu iddia edilen kahvehanelerin sosyal hayatımızdaki yeri inkâr edilemez. Hatta, uzun vadede karaciğere alkol kadar zarar veren gazlı ve şekerli içecek tiryakiliği  yerine kahve tiryakiliği tercih edilmelidir. Ancak bu kültürün sigara ile özdeşleştirilmesi niye? Hadi sigara ile özdeşleştiriyorsun, yanlışta ısrar etmenin anlamı ne? Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Türkiye’de 150 bin kanserli hasta var, bunların 90 binden fazlası sigarayla bağlantılı. Uluslararası Kanser Savaş Örgütü’ne göre Türkiye’de kanser için riskli davranış sıklığı ise yüzde 37 ile tütündeş.

Yaşamımıza ve gelecek nesillere miras bırakacağımız yaşam alanlarına sahip çıkma adına sesleniyoruz: Bunca bilimsel verilere rağmen, toplumun özgürlük adına, zevk ve eğlence adına, ticaret ve tüketim adına zehirletilmesine kapı aralanmamalıdır. Gelecek nesillere dumansız bir çevre mirası bırakma adına sigara yasağı devam etmelidir.

Sadece sigaraya düşkünlük mü? Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezi (AMATEM) tarafından yapılan açıklamada, alkol ve madde bağımlılığının ciddi bir toplumsal sorun olduğunu ve gençleri tehdit ettiğini söylenmektedir. Özellikle erkek çocuklar ile babalarının alkol kullanma sıklıkları arasında önemli benzerlikler bulunmuştur. Ailelerinden ayrı yetişmiş alkol bağımlılarının çocuklarında yapılmış çalışmalarda, bu çocuklarda yüzde 25 alkol bağımlılığı saptanmıştır.

Alkol ve madde bağımlılığının artması bireysel, toplumsal, ekonomik ve sağlık sorunlarını beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla sigara gibi toplumu içten içe çürüten alkollü içecekler de yasaklanmalı, reklamları durdurulmalıdır.

Fertler için en küçük ve en emniyetli sosyal topluluk aile yuvasıdır. Dünyada aile yapısı en güçlü ülkelerden biri olan Türkiye için aşağıdaki haber inanılır gibi değil! Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2009’da evlenen çift sayısının bir önceki yıla göre 50 bin 231 azalarak 591 bin 742 olduğu, boşanan çift sayısının ise 14 bin 499 artarak 114 bin 162’ye ulaştığı ifade edilmekte; ağaçları, bitkileri, hayvanları, kuş yuvalarını, ekolojik dengeyi koruyalım, iklim değişikliklerini önleyelim derken aile yuvasından başlayan sosyal çürüme gözden kaçırılmaktadır.

Yanlış amaç ve hedeflere yönlendirilen çağımız insanında kimlik ve kişilik sorunları oluşmuştur. Özgürlük diye diye körüklenen egoizm sayesinde zihinlere zincir vurulmuş; özgürlük diye diye körüklenen tüketim ekonomisi sayesinde kimliksiz, mutsuz ve umutsuz insanlar türetilmiştir. Cinsellik, zevk, eğlence ve alkol tüketimi ile paralel oranda iflaslar, intiharlar, cinayetler ve boşanmalar arttırılmıştır.

“Dünya Akıl Sağlığı” raporuna göre, dünyanın yüzde 20’sinde çoğunlukla 14 yaşından önce başlayan akıl hastalıkları ve psikolojik sorunlar mevcut olduğu; dünyada olduğu gibi, ülkemizde de alkol, sigara ve uyuşturucu madde gibi kötü alışkanlıklara başlama yaşının 11-12’lere kadar düştüğü; küçük yaşta bu tür ortamlara giren çocukların ileride birer suç makinası haline gelebildiği gözardı edilmemelidir. Sağlık eğitimi alan çocuklarımızın sigaraya olan düşkünlükleri ayrı bir öneme haizdir. Kişisel gelişim tamamlanmadan farkındalık kazanmak ve  örnek insan olmak mümkün değildir. Bu haber, eğitimcileri ve akademisyenleri teyakkuz haline getirecek kadar önemlidir. Bu vesileyle eğitim sistemimiz, gelenek, görenek, adet ve alışkanlıklarımız baştan aşağı sorgulanmalıdır.

Çocukları korumak için öncelikle çekirdek aile yapısının güçlendirilmesi sağlanmalıdır. Eğitim sadece okullara bırakılmamalı; okul öncesi, okul çağı ve aile içi eğitim ihmal edilmemeli; dini ve ahlaki eğitime öncelik verilmeli; yaz kursları bu anlamda fırsat olarak değerlendirilmelidir.

Süleyman Yorulmaz
21.06.2010
ÇEKÜD