İnsanlar farklı ilgi, bilgi, tecrübe, karakter ve bakış açılarına sahiptir. Özellikle aynı kurul, komisyon, heyet ve projede birlikte çalışma durumlarında bu farklılıklar bazen anlaşmazlık kaynağı gibi görülse de; aslında büyük bir zenginliktir. Ticari, sınai, siyasi ya da bilimsel kurum ve kuruluşlar imkanları nispetinde doğrudan ya da dolaylı olarak gerek duydukları alanlarda uzmanlardan istifade ederler. Fakat Gönüllü sosyal çalışmalarda genellikle çok küçük bütçelerle çalışıldığından ve kendi yağıyla kavrulma eğilimi ağır bastığından, yapılacak işler yönetim kurulu ya da komisyonların yapısı çerçevesinde sınırlı kalmaktadır. Bu yüzden yönetim kurulu, komisyon ve proje guruplarının oluşturulmasında çeşitliliği sağlayacak tarzda en azından farklı mesleklerden ve farklı yaş guruplarından insanların bir araya getirilmesinde yarar var.
Farkları Farketmek
Sosyal çalışmalarda edindiğimiz izlenim ve tecrübeler, kurulacak kurumun, komisyonun, ekibin ve yapılacak hizmetin başarısı ve devamlılığının sağlanmasında değişik disiplinlerden, değişik sosyal ve mesleki kesimlerden, değişik yaş guruplarından temsilcilerin bulunmasının önemini açık ve net olarak gösteriyor. Farklılıkları fark etmek ve bir zenginlik olarak çalışmalarımıza yansıtmak, faaliyetlerimize fark katacaktır.
Tek Tip Bakış ve Yaklaşımların Muhtemel Sonuçları
Doktorlardan oluşan bir heyetin, herkesi hasta gibi görmesi, Öğretmenlerden oluşan bir heyetin, herkesi öğrenci gibi görmesi, Tüccar ve esnaflardan oluşan bir heyetin, herkesi müşteri gibi görmesi, Memurlardan oluşan bir heyetin, risk almaması, Zenginlerden oluşan bir heyetin, herkesi varlıklı sanması, Mühendislerden oluşan bir heyetin, pratik bir yaklaşım sergilemesi, Felsefecilerden oluşan bir heyetin, çoğunlukla teorik alanda kalması, Finansçılardan oluşan bir heyetin aşırı pragmatik tavır takınması Sanatçılardan oluşan bir heyetin duygusal alanda yoğunlaşması, Yaşlılardan oluşan bir heyetin gençleri unutması, Gençlerden oluşan bir heyetin yaşlıları hesaba katmaması, kuvvetle muhtemeldir.
Bu listenin epey uzatılması da mümkündür ama, bu kadarı meramımızı açıklamaya kafidir.
Farklı Yaklaşımlar Arasında Denge ve Uyum Sağlamada Bireyden Topluma Bir Örnek
“Kalp,Nefs,Ruh” kitabının yazarı Frager’in, insanın yapısıyla ilgili şu tesbiti konumuzu aydınlatmada son derece faydalı bir açılım sağlayacak niteliktedir:
“ Ben bir bedene sahibim;ama ben yalnızca bedenimden ibaret değilim.
Ben duygulara sahibim; ama yalnızca duygularımdan ibaret değilim.
Ben bir akla sahibim;ama yalnızca aklımdan ibaret değilim.
Ben bir egoya sahibim; ama yalnızca benliğimden ibaret değilim.
Ben bir kalbe sahibim;ama yalnızca kalbimden ibaret değilim.
Ben bir manevi merkeze sahibim; ama yalnızca manevi merkezimden ibaret değilim.
Ben bütün ruhlarımdan ibaretim.” (2005, s.131)
İnsan, zaman zaman farklı haleti ruhiyelerin tesiri altında kalabilir. Bu tesirin şiddeti arttıkca kişinin denge ve uyumu tehlikeye maruz kalır. Burada tehlikeyi savuşturacak savunma mekanizması, “Ben bütün ruhlarımdan ibaretim” bilincidir.
Bir toplulukta bazıları duygusal, bazıları akılcı, bazıları pragmatik, bazıları yufka yürekli, bazıları sert tabiatlı olabilir. Bireyin bazen bir yanı ağır basan ruh hali, aynen topluluğa sirayet edebilir. Ben-merkezli davranışlardaki hataların anlaşılması kolay olmasına karşılık; biz-merkezli davranışlardaki hatalar daha zor fark edilir. Böyle bir durumda, ihmal edilen, fazla dikkate alınmayan bakış açısı daha da önem kazanır. Kolay çözüm, çabuk karar, duyguları okşayan mutabakat, … arayışı yerine “Bütün ruhları” dikkate alan, “Denge ve uyum”u gözeten bir çaba ve bilinç içinde olmak en faydalı davranış olacaktır.
Müzakere ve İstişareyle Orta Yolu Bulmak
Elbette belirli bir alanda ihtisas sahibi olacağız. Kendi alanımızda en geniş ve en derin bilgilere, kaynaklara vakıf olacağız. Fakat kendi ihtisasımızı her şey için yeterli görmeyeceğiz. Mesleki gurur ve körlüğe geçit vermeyeceğiz. Bütünsel bir bakış açısı kazanmaya, değişik alanlarda asgari bilgiye sahip olmaya gayret edeceğiz. Kendi alanımız dışında ne kadar bilgili olursak olalım, yine de ehline danışacağız.
“Yönetimde Başarı İçin Altın Kurallar” kitabının yazarı Gümüş,bu konuda şunları söylüyor:
“Kendini yetiştirmiş ve alanında söz sahibi kimselere yapılan danışma, insanı birçok yanlışlardan korur. Bir insanın başkalarının fikir ve görüşlerini almaksızın her işi halletmesi mümkün değildir. (…) Bir planınız olduğunda bu hukukla ilgili ise avukatınıza götürün ve ona bu işte gözden kaçan yasal engellerin olup olmadığını, eğer varsa onları alt etmek için şu anda atılması gereken adımların neler olduğunu sorun. Şunu asla unutmayın, avukatınız sizi korumak için vardır; işinizle ilgili kararları vermek için değil.” (s.151-152)
Özellikle dışarıdan alınan görüşler bazen faaliyeti kilitleyecek bir özellik arzedebilir. Görüşler, mevcut durum ve muhtemel seçenekler çerçevesinde değerlendirilip, amaçlara en iyi hizmet edilecek şekilde yorumlanmalıdır. Çok çekingen ya da hesapsız bir tavırdan uzak,
“orta yol”u bulma gayretinde olunmalıdır. Çeşitli görüş ve öneriler karşısında sağduyulu bir “jüri üyeliği” tavrı tavsiye edilebilir.
Bireysel Bakış, Görüş Ve Karar İçin Çoklu Yaklaşımlar
Birey olarak olaylara bakışımız, çıkarımlarımız ve kararlarımızda isabet sağlayabilmemiz için de çok yönlü değerlendirme yaklaşımına sahip olmamız gerekir.
“Kritik Düşünme”(Critical Thinking) kitabının yazarları Paul ve Elder, karar verme sürecinde şu ikili formülü faydalı buluyorlar:
“KURAL 1: Daima bir yol vardır
KURAL 2: Daima başka bir yol daha vardır “
Diğer bir kural olarak da şunu söylüyorlar: “Şayet, sadece bir ya da iki seçenekle karar veriyorsanız, muhtemelen çok dar düşünüyorsunuz.”(2002, s.148)
Düşünme, zihin, beyin konusunda dünya çapında ün yapmış bir uzman olan Edavard De Bono, “Altı Şapkalı Düşünme Tekniği” öneriyor. Bir olaya, konuya altı farklı yönden bakış ve değerlendirme. Altı farklı kişiden görüş almışçasına, hatta ondan daha etkili bile olabilir. Çünkü, altı kişiden fikir alındığında bunların ikisi, üçü, hatta dört-beşi aynı sonuçta birleşebilir. Oysa “Altı Şapkalı Düşünme Tekniğinde” ortaya konan sonuçlar mutlaka farklı olacaktır.
Yukarıda yer verdiğimiz Frager’in “Beden, duygular, ego, kalp, akıl ve manevi merkez”in toplamının insanı oluşturduğu tespitiyle “Altı Şapkalı Düşünme Tekniği” arasında ilginç bir benzerlik ve paralellik var. Hareketlerimizde sadece duygular, sadece ego, sadece akıl değil bütün bunların denge ve uyum içerisinde birlikte etkili olduğu bir karar mekanizmasının yürürlükte olmasıi insan doğasına daha uygun görünüyor.
De Bono’nun ilginç tekniğini özet olarak “Nitelikli İnsan” kitabının yazarı Münir Arıkan özetliyor:
“ Farklı kişilerden alınan farklı görüşlerin değerlendirilmesi ve bir karar ya da kanaate varılması nisbeten kolaydır.Kendi kendimize ortaya koyduğumuz altı farklı bakış arasından tercih yapmak ise daha karmaşık bir durum oluşturmaz mı? Elbette ilk bakışta böyle bir karmaşa görülebilir. Ancak mesele muhtemel bütün yönleriyle ele alındığından, alınan karar ne olursa olsun, karşılaşılacak sonuçlar sürpriz olmayacaktır. Oysa çoklu bakışla her seçeneğin ölçülüp tartıldığı bir süreç değil de bir ya da iki seçenekli bir karar, muhtemelen üçüncü, dördüncü …. seçeneklerin sonuçlarıyla karşılaşıldığında, bu beklenmedik netice, karar vereni zorlayabilir.
Yaşanmış Örnekler
Bir zamanlar, “Sağlıklı Yaşam” konulu geniş çaplı bir program yapmak istedik. Konferans, seminer gibi teorik etkinliklerin yanında; spor, beslenme gibi uygulamalı etkinlikler de olsun istiyorduk. Konu sağlık olunca, haliyle bir gurup doktor arkadaştan bu projeyi hazırlayıp yürütmelerini istedik. Belirlenen tarihte proje taslağını görüşmek üzere toplandığımızda, doktorların dosyalarının tatminkar olmadığını görüp şaşırdık. Kendileri de durumdan hoşnut değillerdi. “Biz, mesleklerimiz gereği, insanların hastalıklarını tedaviye yoğunlaşmış kişiler olarak, sağlıklı yaşam gibi bir konuyu dört başı mamur bir şekilde projelendiremeyeceğimiz kanaatine vardık. Özür dileyerek bu çalışmadan affımızı istiyoruz.” Demişlerdi.
Bir ilimizde çoğunlukla öğretmenlerden oluşan bir gurup samimi, gayretli hizmet ehli arkadaş, öncülük ettikleri sosyal çalışmaları, öğretmen-öğrenci ekseninin dışına taşıyıp zenginleştiremedikleri için, çok başarılı oldukları öğrenci faaliyetleri imkansızlıklardan tıkanıyor ve hedefledikleri kalite ve genişliği yakalayamıyorlardı. Kendilerine yapılan toplumun farklı kesimleriyle de ilgilenmeleri tavsiyesini ilk başlarda anlamada ve uygulamada epey zorlanarak da olsa yerine getirdiklerinde, hem faaliyetlerini daha yaygın, daha çeşitli hale getirmişler hem de öğrenci çalışmaları eskisinden kaliteli ve sıkıntısız yürür hale gelmişti.
Yine başka bir ilimizde çoğunlukla memurlar ve üniversite öğretim üyelerinden oluşan bir gurup gayretli arkadaş, bir vakfın şubesin kurarak, çok güzel ve kaliteli hizmetlere öncülük etmişlerdi. Kendilerine üye profilini çeşitlendirme, ilin yerlileri ve eşrafı ile yakından tanışarak, onlardan bir gurubu hizmete dahil etmeleri tavsiye edilmişti. Onlar bu tavsiyeyi zamanında uygulayamadılar. Bir gün Üniversite mensuplarının dernek ve vakıfların yönetiminde bulunamayacakları yolunda bir karar çıktı. Ve arkadaşlar, vakıf yönetimini devredecek sivil eşraftan kimse bulamadıkları için, gözyaşlarıyla şubeyi kapatmak durumunda kaldılar.
Bilimsel Deneyler Doğruluyor: Çeşitlilik Her Zaman İşe Yarıyor
“Michigan Üniversitesi’nde bir siyasal bilgiler profesörünün yaptığı, bilgisayar simülasyonu ile problem çözme deneyinde, enteresan sonuçlar ortaya çıkmış.Birkaç tane zeki ve birkaç tane o kadar zeki olmayan insandan oluşan bir grup, bütün üyelerin zeki olduğu bir gruptan hemen hemen her seferinde daha başarılı oldu… Grubun içine daha az bilgili ama farklı yetenekleri olan birkaç insan kattığınızda, grubun performansı artıyor. Başka bir araştırmacı, bu bulguları şöyle destekliyor. Organizasyona yeni üyelerin katılması, tecrübeleri az olsa da, işi çok iyi bilmeseler de, grubu daha zeki yapıyor. Çünkü yeni üyeler çok şey bilmeseler de, bildikleri şeyler diğerlerinin arasında tekrarlanan bilgilerden farklı oluyor. Çeşitlilik her zaman işe yarıyor.”(Phillips, 2007, s. 135-136)
Zaten dikkat edildiğinde kâinat, sonsuz bir çeşitlilik tablosu değil mi?
08 Ekim 2010
İbrahim İLHAN