Üçlü Bilanço

ZET Şirketler, her yıl sonunda faaliyetlerinin genel sonuçları anlamında bir “Bilanço” açıklarlar. Kâr eden bir şirketten; yöneticiler “prim”, hissedarlar “kâr payı”, devlet “vergi” alarak memnun olur. Şirket büyür, hisse değerleri artar, yeni yatırım projeleri gündeme gelir.

Bu memnuniyet ve gelişme döngüsü, bir “kısır döngü” olma ihtimalini bünyesinde taşımaktadır. Şirketin faaliyet alanı, tarzı, girdi ve çıktıları orta ve uzun vadede toplum ve doğa geneline zarar verecek bir risk taşıyorsa, kısa vadede kârlarının artması, insanlık için anlamlı bir katkı sayılamaz. O halde şirketler; hissedarlar, yöneticiler ve devletlere olduğu kadar, genel anlamda “İnsanlık ve Kainat” için “Ölçülebilir Faydalar” üretmelidirler. Üretilen bu faydalar/zararlar, “Üçlü Bilanço” mantığı içinde “Ekonomik, Sosyal ve Çevresel göstergeler”le ilan edilmelidir. Şirketlerin (hatta resmi, gönüllü tüm kurum ve kuruluşların) saygınlığı, değeri, büyüklüğü verimliliği ve kârlılığı “Üçlü Bilanço”  verilerine göre izlenmeli ve değerlendirilmelidir. BİLANÇO Sözlüğe (1) göre “Bilanço: Bir işletmenin mali  durumunu göstermek için hazırlanan muhasebe özeti” anlamına geliyor. Bilindiği üzere, bilançolarda en önemli ve en çok dikkat çeken, “kâr/zarar” satırıdır. Şirketlerin, işletmelerin yegane, yahut en önde gelen amacı da “kâr” dır zaten. Bu tek noktaya odaklanma uzun yıllardır başka alanlardaki olumsuzlukların boyutunu olağanüstü ölçüde büyüttü. Sıkıntılar had safhaya ulaştı. Dengeler bozuldu ve bozulma hızla devam ediyor. Doğa ve toplumun uzun süreli ihmaline karşılık, edinilen büyük kârlar, biriktirilen devasa sermayeler, tümüyle tahsis edilse bile, doğal ve toplumsal sorunların çözümüne yeterli olmayacak gibi. “O halde meselelere “Kapital ve Kâr” kısır döngüsünden çıkıp, daha geniş bir perspektiften bakmak zamanı geldi ve geçiyor” diyen bir grup Batılı bilim-fikir adamı ve sosyal alan gönüllüleri, bilançolara iki unsurun daha girmesini teşvik ediyorlar: İnsan ve Doğa. Daha geniş bir anlatımla: Toplum ve Gezegen. Yani, artık bilançolarda sadece kâr zarar hanesine değil, topluma ve gezegene sağlanan fayda ile verilen zarara da bakılacak. Sadece binalara, makine, araç ve techizata değil, tabii olarak insan ve doğa için de yatırım yapılması gerekecek ve bunlar bilançolarda kayda girecek.

ÜÇLÜ BİLANÇO (**)

Üçlü Bilanço” kavramı ilk defa, “Kritik Analitik Düşünme”(2) üzerine okumalarım sırasında, bir kitapta dikkatimi çekti. “ Orijinal Düşünme Sanatı “ (3) adlı kitapta sözkonusu kavram ve ortaya çıkışı şöyle özetleniyordu: “Performans Raporlamasında Üçlü Bilanço modelini ilk ortaya atan, SustainAbility (4)(Sürdürme Yetisi) adında bir beyin takımı. Üçlü Bilanço modelinin altında yatan fikir, uzun vadede başarılı olmak isteyen şirketlerin, toplumun ihtiyaçlarını doğal ve sosyal sermayeyi yok etmeden karşılamaları gerektiği. Şirketi başarıya götürecek üç çeşit sermaye yatırımı olduğunu varsayıyor ve böyle bir yatırımın mutlak getiri sağlayacağını öngörüyor. Nakit sermaye, doğal sermaye ve sosyal sermaye.” (5)

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Nisbeten daha bütünsel bir bakışla işin bütün ana unsurları birlikte dikkate alınmış oluyor böylece. Sürdürülebilirliğin ancak bu şekilde mümkün olduğu öngörülüyor. ”Sürdürülebilirlik” son yıllarda sıkca duyduğumuz kavramlardan olmasına rağmen, aynı sıklıkta doğru ve yerinde kullanıldığı söylenemez. Özellikle siyasiler ve kimi ekonomistler; sürdürülebilirliği “ sürekli büyüme, sürekli gelişme ve zenginleşmenin” bir iafadesi gibi algılıyor ve aktarıyorlar. Oysa Üçlü Bilanço Modeline göre sürdürülebilirlik: “ şu anki ihtiyaçlarımızı,gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasını önlemeden karşılayabilmek” olarak  tanımlanıyor.(6) Yani; sürekli büyüyüp zenginleşebilirsiniz, ama daha gelecek nesillere gelmeden bazı şeyleri tüketir ve dengeleri bozarsanız, bu sürdürülebilir bir gelişme ve zenginleşme olmaz. Modernleşme ve çağdaşlaşma hiç olmaz.

TASARRUF

Son yıllarda yeryüzündeki doğal kaynakları hiç bitmeyecekmiş gibi hoyratca kullanmak karşılığında en sert tepkiyi gökyüzünden görüyoruz. Küresel ısınma, kuraklık ve açlık tehdidini birlikte getiriryor. Bu tepki ve doğal tehdidin verdiği ders: Malzeme ve enerjiyi tasarruflu kullanmak, israf ve atığı azaltmak, atıkları yeniden malzeme ve enerjiye dönüştürmek. Üretim aşamasında malzeme kullanımını, enerjiyi ve atığı azaltmak, kullanım sonrası oluşan atığı geri dönüştürmeyi ekonomik bir yöntem ve hedef olarak alan işletmeler, sanılanın aksine bu yönelişin bir yük değil, getiri unsuru olduğunu fark etmeye başladılar. Malzeme ve enerji fiyatlarındaki anormal artışın, toplumsal ve çevreci baskılara gerek kalmaksızın bu yönelişi kendiliğinden arttıracağını umabiliriz.

TASARRUF TEKNOLOJİSİNE YATIRIM

Buna canlı bir örnek olarak şu tesbiti gösterebiliriz: “…Hem topluma hem de şirketlerin rekabet gücüne katkıda bulunabilecek inovasyonlara öncülük etme fırsatlarının çoğu, sunulan ürünlerden ve değer zincirinden çıkar. T….’nın otomobil emisyonlarıyla ilgili kaygılar karşısında ürettiği yanıt bunun bir örneği. Şirketin elektrik ve benzinle çalışan hibrit P…. modeli, rekabet avantajı ve çevresel yarar sağlayan bir dizi yeni otomobil modelinin ilkiydi. Hibrit motorlar, geleneksel araçların ürettiği zararlı kirleticilerin yalnızca yüzde 10’unu dışarıya salarken yüzde 50 oranında benzin tasarrufu sağlar. Motor Trend dergisi tarafından 2004 yılının otomobili seçilen P…., T….’yı o denli ileriye taşıdı ki, F… ve diğer otomotiv şirketleri bu teknolojinin lisansını almak zorunda kaldı. T…., müşterileriyle ilişkilerinde benzersiz bir konuma yerleşirken, kendi teknolojisini bir dünya standardı haline getirmeyi başardı.” (7)

DÜNDEN BUGÜNE

Çok değil, yalnızca 20-25 yıl önce; Çevre koruma, ağaçlandırma, tasarruf … gibi konular marjinal gurupların marjinal söylemleri olarak algılanırdı. Bugün artık toplumun çoğunluğu, davranışlarında yeteri kadar dengeyi yakalayamadıysa da, en azından meselenin ciddiyetinin farkında. Bir yandan güneşin artan ısısı, diğer yandan su sıkıntısı zamanla hepimizi terbiye edecek gibi görünüyor. Yaşanan olaylar, karşılaşılan devasa sorunlar yeryüzüyle, gökyüzüyle evrenin bir bütün olarak algılanması ve ele alınması gerçeğini bize fiilen öğretti. Bazı gazların kontrolsüz ve ölçüsüzce atmosfere salınması gibi bir ihmalin (ya da ihanetin ) kainatın özünde var olan denge tablosunda onulmaz yaralar açtığını gördük. Dünya toplumları arasında güce ve kaba kuvvete dayalı üstünlük arayışlarının beraberinde getirdiği korkunç yıkımları gördük, yaşıyoruz.

TOPLUMU BİR BEDEN GİBİ ALGILARSAK

Acaba evrenin bütünlüğünü daha kolay kavramamıza yarayan olaylar gibi, toplumun bir ve bütün olduğunu, hangi gelir ya da kültür düzeyinde olursak olalım, diğer insanlara , topluluklara kayıtsız kalamayacağımızı kavramamızı kolaylaştıracak bir örnek geliştirilebilir mi? Adı geçen eserde J.Phillips, biyolog E.Sahtouris’in kaleminden şu orijinal örneği veriyor: “Vücudumuzun kuzeyinde bulunan endüstriyel organlarımızın, kan hücresi hammaddesini kemik iliğimizden sağladıklarını düşünün. Daha sonra bu kan hücrelerinin kalp-ciğer sistemine gönderilerek kanın arttırıldığını ve oksijen ilave edildiğini düşünün. Şimdi de kalbin dağıtım merkezinin kan için bir ücret talep ettiğini, ama bazı organların bu ücreti karşılayamadığını düşünün. Sizce bedenlerimiz böyle bir sistemde sağlıklı kalabilir miydi? Bu gibi metaforlar, global, orijinal ve daha kapsamlı düşünmemenin yol açtığı zararları      anlamamıza yardımcı oluyor ve sadece kişisel olanla sınırlı kalmayarak, bütüne bakmamızı sağlıyor. Bütünde, tıpkı “sen” denen varlığı, trilyonlarca hücrenin oluşturduğu gibi, biz de dünya dediğimiz bu varlığı oluşturan birer hücreyiz. Ve her birimiz, şu veya bu şekilde dünyayı iyi ya da kötü yönde etkiliyoruz. Yaptığımız her seçimin; ne yediğimizin, nasıl bir araba kullandığımızın, nereye yolculuk ettiğimizin, nereden alış veriş ettiğimizin; gezegende bir etkisi var. İnsanlara ve kurumlara, sosyal sorumluluk çerçevesinde seçimler yapmaları için yardımcı olan yüzlerce yeni kuruluş var.” (8) 

TOLUMA KURUMSAL REHBERLİK

Türkiye’de bizim bilimsel, kültürel, çevre ve sosyal kuruluşlarımızın da eksikliklerini bir an önce tamamlayarak, bu özlenen seviyeyi yakalayacaklarını ümid ediyoruz. Belki Türkiye’den başlayarak ama mutlaka cihanşumul ve bütünsel bir bakışla bütün dünyadaki insanlara, toplumlara, kurum ve kuruluşlara doğru seçimler yapmaları konusunda yardımcı olabiliriz. Maddi açıdan yeterli birikimimiz olmayabilir, bilimsel araştırma ve ifade açısından eksikliklerimiz olabilir ama insanlığa yol gösterebilecek sağlam tarihi, kültürel, sosyal birikimlerimiz ve moral değerlerimiz var. Dünyaya ve hayata yüzyıllar öncesinden kuşbakışı bakan Mevlana’ları yetiştiren bu birikimler ve değerler iklimi bu gün de insanlık için yol göstermede “doğal ve hakiki bir liderlik” potansiyeline sahiptir. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin halkı, aydınları, idarecileri büyük bir hayranlıkla gelişmiş ülkeleri izliyorlar, onlara benzemeye gayret ediyorlar ama, dünyanın gelişmiş ülkelerinde insanlar ve kurumlar mevcut durumdan ve gidişatdan hoşnut değiller. Toplumlar ne denli materyalist bir karaktere sahip olursa olsunlar, oralarda da kimi insanlar özlerindeki vicdanlarının sesine kulak veriyorlar. Vicdanlarının pasif dinleyicileri olarak da kalmıyorlar. Sahip oldukları bilgi birikimi, medeni cesaret ve sosyal enerji onları harekete geçiriyor. Dünyanın neresinde olursa olsun özgün, iyi niyetli ve insanlığa faydalı her türlü girişime ayrı bir dikkat ve özen göstermemiz gerekiyor. İşte birkaç güzel örnek;

OTİSTİK VE VAHŞİ EKONOMİDEN VİCDANLI EKONOMİYE

“Gümümüzde holistik(9) bir bakış açısıyla, yeniden değerlendirilen bazı varsayımlar var. Mesela ekonominin egemen güç olduğu, kurumların tek işlevinin yatırımcılara kâr sağlamak olduğu ve maddi gelişimle manevi gelişim arasında çok fazla bir ilişki olmadığı varsayımları yeniden mercek altına alınıyor. Tüm bilim alanlarında yapılan araştırmalar, iç görü, sevecenlik ve cömertlik gibi özelliklerin insanı gerçek mutluluğa ve bütünlüğe ulaştırdığını ortaya koyuyor. Ve bunun bir tek insanlar için değil, kurumlar için de geçerli olduğunu söylüyor. Çok uzun zamandır, ekonomik ilkelerin cazibesine kapılarak gayri maddi olan manevi değerlerimizi fazla önemsemedik. Bu değerleri korumak için harcadığımız zaman ve çabayı, maddi çıkarlarımız için harcamanın daha kârlı bir seçim olduğunu düşündük. Ama şu anda ekonominin kendisi saldırı altında. Bu saldırı, Haziran 2000’de bir grup öğrencinin ekonomide mevcut dogmatizme karşı ayaklanmasıyla başladı. Bu sosyal hareket, Cambridge, İngiltere’ye kadar yayıldıktan sonra yankıları dünyanın dört bir yanında duyulmaya başladı. Ve sonunda Amerika çapındaki üniversitelerin de bu harekete katılmasıyla büyük bir direniş patlak verdi. Yedi yüzden fazla Harvard öğrencisi ve mezunu imza toplayarak Harvard’ın Ekonomi Bölümü’ne bir dilekce verdi. Dilekçede daha geniş görüşlere yer veren, ekonominin varsayımlarını inceleyen, öğrencileri kritik düşünmeye teşvik eden yeni bir ekonomiye giriş dersinin onaylanması isteniyordu. Öğrenciler mevcut ekonomiyi, odaklanamayan ve dış dünya ile ilişkisi kopuk “otistik (10) bir ekonomi” olarak nitelendiriyor ve kendilerini “post-otistik hareket” olarak adlandırıyorlardı. Post-otistik ekonomi hareketi,(11) ekonomiyi bilimsel araştırmalara açmak ve ekonominin ideolojilerle değil, kritik düşünceyle yönlendirilmesini amaçlıyor. Verdikleri dilekçede “Maneviyat” kelimesi geçmese de, görünen o ki, onları motive eden şey, bir birlik duygusunun yanı sıra, dünyanın dört bir yanındaki “iyi ekonomi” kurbanı kardeşlerine karşı taşıdıkları sorumluluk duygusu. Propogandasını yaptıkları şey, farklı yaklaşımlar ve vicdanı olan bir ekonomi.” (12)

İŞ DÜNYASINDA İNSAN RUHUNUN YERİ

Bir Kızılderili anekdotu anlatılır: Bir gurup yabancıya kılavuzluk yapan bir Kızılderili, hızlı tempoda giderlerken, herhangi bir engel yokken ve de mola vakti gelmemişken, birden durup bir ağacın altına bağdaş kurarak oturur. Haliyle diğerleri de durup merakla sorarlar “Ne oldu? Neden durduk?” Kızılderili sakince cevap verir: “Çok hızlı gittik, ruhlarımız geride kaldı.Şimdi biraz oturup ruhlarımızı bekleyeceğiz.” Sanayi devriminden itibaren dünya hakikaten çok hızlı gitti ve teknolojik alanda çok yol aldı. Fakat Kızılderili rehber gibi “ruhu bekleme”(!) hassasiyeti de gösterilmediği için, ruhun geride kalması bir yana, hepten ruhsuz bir durumla karşı karşıya kalındı. Bunun farkına varan iyi niyetli insanlar çare arıyorlar. “Standford Üniversitesi Araştırma Enstitüsü’nde  gerçekleştirilen proje ve tartışmalar, Dünya İş Akademisi (World Business Academy, WBA) (13)nin kurulmasına yol açtı. Kâr amacı gütmeyen WBA’nın misyonu: iş dünyasında insan ruhunun önemini hak ettiği yere taşımaktı. WBA, işletmelerin gezegendeki en önemli kuruluşlar olduğunu, bu yüzden de kendi menfaatlerini deha geniş bir toplumsal perspektiften bakarak yeniden tanımlayıp, bütün için faydalı olan yeni bir geleneği benimsemeleri gerektiğini belirtir.” (14) 

SOSYAL SORUMLULUK BİLİNCİNİN YAYGINLAŞTIRILMASI

Üçlü bilanço fikrinin bir uzantısı ya da yan ürünü olarak Sosyal Sorumluluk Projelerini gösterebiliriz. Son yıllarda ülkemizde de hızla yagınlaşmakta olan sosyal sorumluluk proje uygulamaları zaman, zaman şirketlerin imaj parlatma ya da “imaj yeşertme” girişimi olarak eleştrilse bile doğa ve toplum yararına iyi bir başlangıç olarak görülebilir. Sosyal sorumluluk ve Üçlü Bilanço yaklaşımı doğal ve toplumsal dengenin tesisi için ümid vadeden fikirler olmasına rağmen, dünyada yaygınlık kazanacağı ümid edebilir mi? Bu ve benzeri konularda bireylerden topluma ve kurumlara doğru sürekli ilgi ve bilinç oluşturma gayretlerine ihtiyaç var. Herkesin kendi dar mesleki ve çıkar alanı etrafında dönüp durmaktan çıkıp toplumun genel iyiliği ve yararı açısından en azından iyi niyetli insanların dünyadaki gelişmeleri daha geniş bir perspektiften değerlendirmeleri gerekiyor. “Gelişmeleri doğru değerlendirme ve anlama yeteneği geliştikce iyi insanların dünya politikalarında daha aktif ve belirleyici rol almaları ve iyiliği ön plana çıkarma fırsatları doğacaktır.”(15) Şirketlerin genel yapısını oluşturan koyu ve katı materyalist anlayış, doğa ve toplum yararına ve kâr amacı gütmeyen yatırımlara geçit verebilir mi? Bu konuda önemli bir endüstriyel grubun yöneticisi, en azından ilerisi için eski anlayışın, kendiliğinden olmasa da rekabet şartlarının doğa ve toplumdan yana zorlamalarıyla değişeceğini söylüyor. “Çevreye önem veren düşünürler, yeşil ekonomiler ve yirmi birinci yüzyılın ideal yaşam biçimini ancak bir kavram olarak sunabilirler. Ama bu kavramı gerçeğe dönüştürebilecek tek güç endüstriyel şirketlerdir. Çevre konusundaki performansları, endüstrilerin gelecek yüzyıla dair vizyonlarının entegral bir parçasını oluşturuyor. Henüz bütün şirketler bunu tümüyle başarmış değil, ama çoğu gayret gösteriyor. Yeterince gayret göstermeyen şirketler de uzun vadede bir problem oluşturmayacak, çünkü çok uzun ömürlü olmayacaklar. Bu, rekabetin yeni gerçeği.” (16)

SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİNİN HAZIRLANMASI VE YAYGINLAŞMASINA KURUMSAL DESTEK

Rekabetin yeni gerçeğinin bir an önce doğa ve toplum yararına gerçekleşecek sonuçlar vermesi için sosyal ve çevreci kuruluşların hazırlıklı olmaları gerekiyor. Bu kuruluşlar, sahip oldukları hizmet ruhunu, şirketlerin eli sıkı ve katı maddeci yapısına sirayet ettirmek için gerekli kodları çözmek üzere kolları sıvamalılar. Burada roller biraz değişecek gibi. Sosyal, kültürel ve çevreci kuruluşlar, faaliyet ve projelerine yardım ve destek bulmak için şirketlerin kapısını aşındırmak yerine, şirketlerin fikir, hazırlık, uygulama ve izleme için yardım ve destek arayacakları Kurumsal Sosyal Sorumluluk Proje modellerini hazırlama ve tanıtma yolunda kendilerini yeniden organize etmek durumundalar. Bütün bunların hızla gerçekleşmesi için, “Üçlü Bilanço” fikrinin hem çevreci sosyal, kültürel kuruluşlarda hem de şirketler bazında iyi anlaşılması ve benimsenerek yerleşmesi gerekiyor. Bu durum yeni ve bütüncül bir bakış açısı gerektirmektedir. Fikrî altyapının sağlanması durumunda hem yeniden organize olma, hem de muhatapları yeni yaklaşımlar konusunda ikna etme kolaylaşacak ve hızlanacaktır. Fikrî altyapının oluşturulması ve şirketlerin, sosyal grupların ve büyük endüstriyel gurupların tercihlerine arz edilecek projelerin hazırlanması, gönüllü kuruluşların sosyal ve entelektüel birikim (sermaye) den daha fazla istifade ihtiyacını zorunlu kılacaktır. Böylece gönüllü kuruluşlar bünyeleri itibarıyla daha sağlam hale gelirken, faaliyetleri yüzeysellikten ve tepkisellikten kurtulacak, sonuçları itibarıyla da daha işlevsel ve tatminkar bir konum kazanmış olacaklardır. Kazanılacak bu konum şüphesiz, doğal dengenin korunmasına ve toplumun müsbet yönde gelişmesine vesile olacaktır. (*)”Yeni”den kastmız, “Üçlü Bilanço”nun Türkiye’de henüz pek kullanılan bir kavram olmamasındandır. Bu yazının gözden geçirildiği sırada (Aralık, 2008) Çok kullanılan bir arama motorunda elde ettiğimiz bulgulara göre; “üçlü bilanço” kavramı, sadece 7 Türkçe internet sitesinde kısa bir tarif ya da sadece atıf olarak yer almaktaydı. Bunlardan ikisi “Sayıştay” resmi sitesinde yer alıyor. I-Bkz.http://www.sayistay.gov.tr/yayin/yayinicerik/aras28SayPerOlcArsRap.pdf, Komisyon, 2003, Sayıştay’ın Performans Ölçümüne ilişkin Ön Araştırma Raporu) Bir sonraki (III.) linkte işaret edilen “Sayıştay ve Çevre” konulu Doktora Tezi alıntılanmış. II-Bkz. www.sayistay.gov.tr/yayin/elek/ekutupana3.asp?id=433 Raporun aslı bir  Üniversite resmi sitesinde bulunuyor III-Bkz. http://acikarsiv.ankara.edu.tr/fulltext/2184.pdf, Efendi Mehmet, 2005 Sayıştay ve Çevre, (Doktora tezi)  Bir diğer kayıt, DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) sitesinde bulunuyor. IV-Bkz.www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/3760/performa.pdf Köseoğlu M. Akif, 2005, Kamu İktisadi Teşekküllerinde Performans Ölçümü, (Uzmanlık Tezi) V- 7 Nolu dipnotta gösterilen kaynak VI-Bkz. http://www.bendevarim.org/makale_02.html Boğaziçi Ü. Sosoyal Hizmet Klubü (BUSOS) ve B.Ü. Mezunlar Derneği (BUMED)in proje ortaklığında oluşturulan “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” konusuna hasredilmiş bir site. VII-Bkz. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=89659 Antalya’da yaşayan Çevreye duyarlı bir öğretmenin özel blog sayfası ( Resmi kurum ve tüzel kişiliklerin dışında bireysel sayfasında “Üçlü Bilanço” kavramından bahseden kişi olarak, adını özellikle burada kaydetmek istedim. Fakat blog sayfasında bütün aramalarıma rağmen ismine rastlayamadığım için yazamadım.) Buradan anlaşıldığına göre henüz Türkiye gündeminde yeterince yer bulamamış bir kavram. Buna karşılık, “Üçlü Bilanço” karşılığındaki “Triple Bottom Line” ( Kısaltmalar: TBL, 3BL ve 3P –People, Planet, Profit) kavramı, İngilizce milyonlarca internet sayfasında kullanılmaktadır. Kavram üzerine akademik çalışmalar ve pratik uygulamaların yaygınlığı açısından Avusturalya dikkat çekmektedir. Bunun ötesinde dünyanın pek çok ülkesinde büyük şirketler, ürünlerine ve hisselerine yönelik olarak halkın ilgisini kazanma adına bile olsa “Üçlü Bilanço” modelini uygulamakta ve ilan etmektedirler. (**)Üçlü Bilanço Modelinde, Mali göstergelere ilaveten, “Çevresel Performans Göstergeleri” ve “Sosyal Performans Göstergeleri” yer almaktadır. İşte bu gösterge kalemlerinden bazıları:

Çevresel Göstergeler: 

-Malzemeler, -Enerji,

-Su,

-Emisyonlar, atıklar, çöpler,

-Ürün ve Hizmetler,

-Tedarikçiler,

-Nakliye Sosyal Göstergeler:

-Yönetim-Çalışanlar arasındaki ilişkiler,

-Sağlık ve Güvenlik,

Eğitim çeşitliliği,

-Fırsat stratejisi ve yönetimi,

-Ayırımcılığa karşı önlemler,

-Örgütlenme özgürlüğü,

-Çocuk işçiler,

-Zorunlu çalışma süreleri,

-Disiplin uygulamaları,

-Özlük hakları,

-Müşteri sağlığı ve güvenliği,

-Rekabet ve fiyatlandırma,

Kaynakça: 

1-  Doğan,D. Mehmet, 1986, Büyük Türkçe Sözlük (İlim ve Sanat Dergisi özel baskısı)

2- “Kritik Analitik Düşünme” üzerine geniş bilgi için bkz.   http://www.kritik-analitik.com/default.aspx

3-  Phillips J. 2007,  Orijinal Düşünme Sanatı, Çev. Şule Gülmen,Prestij Yayınları, İstanbul

4- SustainAbility, 1987 yılında kurulmuş olup, kendisini “Bağımsız düşünce kuruluşu ve strateji danışmanı olarak tanımlıyor. Kimya, enerji, finans ve sermaye piyasaları, gıda, sağlık, bilgi ekonomisi gibi çok geniş bir alanda araştırma ve danışmanlık yapmaktadır. Geniş bilgi için bkz.  http://www.sustainability.com/

5-Phillips. A.g.e. s. 258

6-A.g.e. s. 257

7- Kaynak: http://www.sucsr.com/kurumsalsosyalsorumluluk/makaleler/kurumsal-sosyal-sorumluluk.php (Kasım 2008)

8-Phillips, A.g.e. s.256

9-Holistik: Bütüncül

10-Otistik, otizm hastalığına yakalanmış. Otizm: Sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır.

11-Otistik ötesi ekonomi konusunda daha geniş bilgi için bkz. post-autistic economics network http://www.paecon.net/

12-A.g.e. s. 177-179

13-1987 yılından beri faaliyetlerini sürdüren WBA, kendisini “iş dünyasında insan ruhunun yeniden etkin olması yoluna adanmış” bir düşünce kuruluşu olarak tanımlıyor. Geniş bilgi için bkz. http://www.worldbusiness.org

14-Phillips, A.g.e. s.172 15-Kritik Analitik Düşünme (KAD), Genel Özellikler, ZİNDE SOSYAL GELİŞİM DERNEĞİ, 2007, (Önsöz) İstanbul 16-Phillips, A.g.e. s.267 İbrahim İLHAN ZİNDE SOSYAL GELİŞİM DERNEĞİ Y.K.ÜYESİ

İbrahim İlhanÇEKÜD Y.K. Eski Başkanı